28 Ocak 2011 Cuma

İsmek ve Boş Sınıflar

Kendi yaşadığım bazı şeyler üstüne bugün çevremdekilerin de benimle aynı şeyi yaşadığından dolayı ismek ile ilgili birkaç şey yazmak istiyorum.Anlatmak istediğim İsmek ile ilgili değil İsmek'e kayıt olan dingiller üzerinden olacak.

Birkaç sene önce zar zor İsmek'in web tasarım kursuna kendimi yazdırtmıştım.Sınıfa yerleşmeden önce bir sınav yaptılar.Sınav çok zor değildi yani bilgisayar kullanan çoğu insanın cevaplayabileceği sorularda vardı ayriyeten büyük ihtimal bilgisayarı ne kadar bildiğini ölçen biraz daha bilgisayarla haşır neşir olanların cevaplayabileceği tipte sorularda vardı.Neyse sınav benim açımdan çıtır çerezdi yani kesin tüm soruları cevapladım, kesin derslere gireceğim gözüyle bakıyodum.Sonuçları öğrenmeye gittiğimde ise kazanamamış olduğumu öğrendiğimde şok yaşadım ve ne kadar puan yaptığımı öğrenmek istediğimde ''sizden daha iyi yapmışlar''işte diyerek azarladılar.Neyse allem ettim kallem ettim kendimi o derslere sokturmayı başardım çünkü gerçekten çok istiyordum.Dersler başladığında yaşayacağım şoklara hazırlıksızdım açıkcası.Ders başladı ve hoca yavaş yavaş konulara giriş yapmaya başladı.İlk şoku hoca programlardan X programını açın dediğinde arkalardan ''hocam programlar nerde?'' diye bir sorunun gelmesiyle yaşadım.Neyse belki ders heyecanıdır dedim geçiştirdim.Programda hoca enter a basıp imleci bir alt satıra getirin,ortalayın dediği vakitlerde sırayla gelen ''hocam enter hangi tuş oluyor? hocam imleç n'oluyor?'' gibi sorular gelmeye başlayınca  bayağı içimden saydırmıştım.Emin olun daha hayatında ilk defa eline fare almış insanlar vardı.Gidip o azarlayan gerizekalıya ''bunlar mı beni sınavda geçti lan şerefsiz'' diye bağırmak istedim ama üstüne düşmedim.

Asıl şokları ise derslerin başlamasından bir iki hafta sonra yaşadım.Hanımefendilerin/beyefendilerin işleri aksıyormuş, sınavları varmış, şehir dışına çıkmaları gibi sebeplerden birçoğu hocaya bir daha derslere katılmayacağını açıklamaları olayın ayrı bir boyutuydu.Hani dersin bir anda olan plan değişiklikleri ama öyle değil.Gayet rahat ve sakin bir şekilde zaten bu programlarının belli olduğunu, öylesine yazıldıklarını açıkladılar.Lan şerefsiz! Madem bunların olacağını biliyordunuz ne maksatla yazılıpta boşuna yer kaplıyorsunuz.Şerefsizsiniz, ahlaksızsınız! Derslerin son haftasında belki 5-6 kişi derslere geliyordu.Bilgisayarların yarısından fazlası boştu.Yazık değil mi?Sonra da gelip sertifikalarını aldılar,İsmek'te yoklamayı aldırmaksızın çoğunun belgesini verdi.Bu nasıl şerefsizliktir, ahlaksızlıktır arkadaş.Bu kadar mı vicdansız, haysiyetsiz olunur.Hiç mi kul hakkı anlayışınız yok.Dediğim gibi tanıdıklarımdan İsmek'e gidipte başka derslerinde hala bu şekilde devam ettiğini duyunca bunları yazma gereği duydum.Daha ders döneminin ortasında sınıflar yarı yarıya boşalmış durumda.

Diyeceğim o ki, kardeşim eğer heves edip yazılacaksan yazılma.Hevesinin geçmeyeceğinden eminsen, gerçekten öğrenmek istiyorsan git yazıl ama eğer sadece hevesini almak maksadıyla yazılıp sonradan çıkacaksan hiç gitme, gerçekten birşeyler öğrenmek isteyen insanların önünü tıkama...

Burda sadece heves maksadıyla giden insanların suçu yok aslında.Acayip torpiller dönüyor İsmek'te.Herhalde benim yaşadığım olay bu durumu en iyi özetleyen durumdur.Şimdiki aklım olsa sınıfta o insanlara çok şey derdim ama neyse ...

27 Ocak 2011 Perşembe

Affiliate Marketing

Bugün ilk defa içi boş olmayan konuya giriş yapmak istedim.Affiliate Marketing Türkçe ye satış ortaklığı olarak çevrilebilir.Skyline filmini afişlerde Gökyüzündeki Tehlike olarak göstermek gibi birşey.Neyse...

Bayağıdır bu iş üzerinde araştırma yapıyorum ama hala birşey kazanabilmiş değilim.İnşallah o da olacak ama bu hakkında yorum yapamayacağım anlamına gelmiyor.Öncelikle şunu söyliyim; internette bulunan para kazandırma vaatlerinde bulunan sitelere çok güvenmemeniz.Özellikle yabancı olanlara çünkü bilhassa amerika da bu işin cılkı çıkmış durumda.Yalama olmuş anlayacağınız.Türkiye de ise çok yaygın bir tanım olmadığı için insanlar size kazandırmaya çalışıyor gerçekten.

Clickbank affiliate marketing olayında en bilinenler arasında.Yayıncılarla satış ortaklarının bir arada buluştuğu bir havuz olarakta tanımlanabilir.Yüz göz olma durumu yok sadece sen adamın ortaya koyduğu ürün ile alakalı bir link alıyorsun ve o linkin reklamını yapıyorsun.Yaptığın reklam üzerinden satış gerçekleşirse komisyon alıyorsun.Sistem basit gibi gözüküyor ama değil :) Sebebi ise çok fazla satış ortağı mevcut ve bu doğal olarak rekabet ortamı doğuruyor.Ayrıca bu işi hayat felsefesi olarak görenlerle de rekabet etmek var.

İşin ilk adımı reklam yayınlama.Google Adwords bu işte en iyi araç sayılır fakat götlüğü tuttuğu için çoğu clickbank ürününü kabul etmeyip hesapları askıya almaya başladığından başka yönlere kaymak zorunda kalıyor insanlar.Tabi internet çok büyük bir alem, kafasını çalıştırana her yol Bağdat.Eğer ben para harcamam falan diyorsanız review yani bir ürünü inceleyen bir site kurmak diğer seçenekler arasında.Bunun zor yanı ise sitenizin diğer benzer sitelerle rekabet edebilmesi açısından sağlam bir SEO gerektirmesi.Yani arama motoru optimizasyonu iyi olsun ki google da insanlar sizin ürünle alakalı birşey aradığında ilk sayfada gözükebilesiniz.Diğer bir husus ise siteniz insanları ne derecede etkileyecek.Kendinizi müşteri yerine koyup siteyi ona göre düzenlemek en mantıklısıdır.Diğer yandan ücretsiz safelist sitelerinden de belli sayıda trafik almanız olasıdır.Facebook'ta fan sayfası, ürününüzle alakalı ücretsiz blog servislerini kullanma vb. yani biraz üzerine duruldu mu alan çok geniş.Sitenize trafik almak için yapılacak şeylerin sınırı yok.

Reklam işine geri dönecek olursak arama motoru olarak google pastada büyük pay sahibi olsa da yahoo, bing gibi hizmetler hala ciddiye alınması gereken paya sahiplerdir.Bildiğim kadarıyla yahoo reklam için ille web sitesi istiyor. Yani google adwords te reklam verirken clickbank tan aldığınız linkle reklam verebiliyorken yahoo da sizden kendi web sitenizin adresini istiyor.

Neyse gene gecenin bir körü bu yazıları yazıyorum.Bende yolun başındayım ve tecrübelerimi zaman zaman burada yazmak niyetindeyim.Sonuç olarak eğer bu işe başlamaya niyetiniz varsa gidip bu işin eğitimini vereceğini söyleyen e-kitapları almanızı pek tavsiye etmiyorum çünkü orada öğreneceğiniz şeyleri zaten biraz araştırmayla öğrenirsiniz.E-kitapların tek farkı bütün o araştırıpta bulacağınız şeyler için vakit kaybınızı telafi etmek ve belki de zar zor bulacağınız ipuçlarını size göstermek olacaktır ki bunları zaten biraz emek harcayarak öğrenebilirsiniz.Ben sanki ne öğrendim de burda anlatıyorum orası da ayrı bir mevzu :)

23 Ocak 2011 Pazar

Uzaylılar

Şaka maka bayağı olmuş yazı girmeyeli.Çok savsakladım blog işini.Halbuki  ne büyük hayallerim vardı.Neyse gene de giydirmek istediklerime giydirmelerimi yaptım ve aklıma geldikçe yapmaya devam edeceğim.

Sol tarafta bulunan linklere baktığınızda bilim-kurguya meraklı olduğumu anlayabilirsiniz.Özellikle rüyalarımda sık sık uzaylı işgali gördüğümü burada itiraf ediyorum.Paranoyakça bir durum.İlk uzaylı işgali rüyamda Stargate SG-1 ın meşhur kötü ırkı olan Goa'uld larla alakalıydı.Gökyüzünü kaplayan Ha'tak gemileri devamlı yeryüzüne enerji silahlarıyla ateş ediyorlardı ve bende kaçmaya çalışıyordum.İkinci rüyamda ise hayalet bir şehir içindeydim.Binalar yıkık-dökük durumda gökyüzünde ise uzaylılara ait gözlem araçları insan arıyordu ve kurtulabilmenin tek yolu oldukça derine kaçmak olduğundan bodruma inmeye çalışıyordum ama inmeme rağmen yakalanmıştım.Hatta sevdiğim bir insanın kılığına girip önce beni kandırıp ardından kafama yumruğu indirmişti.Son hatırladığım rüyada ise uzaylıları görmedim ama onlardan kaçıyordum.Detaylarını unuttum zaten.

Rüya rüyadır ama ya gerçek olursa... İşte arada bir düşündüğüm şey bu.Mesela uzaylı geldi diyelim. Dev gibi bir gemi ve aşmış bir teknoloji.Öyle V'deki gibi sağ gösterip sol vurma durumuda yok.Aynen Kurtuluş Günü'ndeki gibi bodoslama dalacaklar(Skyline'daki gibi demek istedim ama Kurtuluş Günü bile ondan bin kat daha güzel bir film o yüzden adını bile anmak istemiyorum).Bu olaylar patlak verdiğinde ki insanların hallerini çok merak ediyorum.En azından işgal sırasında direk iletişim kopmasın şöyle 2-3 gün falan TV lerden haberleri takip edebilecek durumda olsak.Ben bunları maddeler halinde yazayım en iyisi.Yazının içinde çorbaya döner.

-Ramazan ayında kadraja elindeki bozuklukları uzatıp alışverişe çıkan, kar yağıdığında bulabildiği en yüksek kar toplamış alana girip ''işte bu kadar kar birikti'' diyen muhabirlerin ne tip haber yapacağını çok merak ediyorum.(''Lan çükün üşümüyor mu o kadar karın içinde?'' diye sorasım geliyor bunu da ekliyim öyle devam edeyim). Düşünsenize bizim eşsiz F-16 larımız uzaylı aracı düşürmüş ve muhabirler uzaylı aracının içine giriyorlar.Muhtemel haber tipleri:

  • Araç içinde bulunan teknolojik aletleri inceleyip ''işte bu teknolojiyle bizleri alt ediyorlar'' diyerek haberi bitirmek
  • Araç içindeki uzaylı ölmemiş ve muhabirimiz bunu farkeder. ''Neden dünyaya saldırdınız?Amacınız nedir?'' gibi saçma sapan soruları dünyaya ilk defa gelmiş birine sormak.
  • Çekimi aracın dışından yaparken kendi boyunu baz alarak uzay aracının büyüklüğü hakkında yorum yapmak.
-Uzaylılar işgal sırasında bazı insanları incelemek için alacaklarsa aramızda en şanslı insan Ajdar Anık'tır herhalde.Uzaylı kaçırsa bile dokunmadan geri bırakır tahminim.

-Mesela uzaylılar İbrahim Tatlıses'i öldürse Nihat Doğan şunu diyecektir ''Uzaylılar bile biliyor fırsatını''

En çok merak ettiklerimden biri de daha önceki yazılarımda bahsettiğim şapka semada mahalle delikanlılarının ne yapacakları.Asarız-keseriz havaları bir anda fıssss... Hoş onlar ölürken bile şapkayla ölür.Düşünsenize uzaylıya ''biz esenler çocuğuz amk kimseden korkmayız'' dediklerini.Herhalde kendi dilinde veya telepatiyle anlaşıyorlarsa o tarzda bir ''hassiktir'' der herhalde.

Savaş esnası çok çetin geçecektir tahminim.Biz insanoğlu kanımızın son damlasına kadar mücadele ederiz ama büyük ihtimal kaybederiz.He Dünyalar Savaşı'ndaki gibi mikrop falan filan devreye girerse onu bilemem ama büyük zararlar veririz herhalde yav.Bizim Türk milleti zaten savaşa hazır , toprağı kazsan silah fışkırıyor sağlam mücadele olur buralarda.Başbakan uzaylı gemisine ucube der, Günay da aslında orada bulunan buluta demek istedi der ve uzaylılarla az da olsa kurulabilmiş dialog açısından bayağı zarara gireriz.Lan bir kere uzaylı insanoğluyla niye dialog kurmak istesin ki.Ben uzaylı olsam dialog mialog kurmam.Bu kadar aç gözlü, barbar ruhlu bir ırkla ne dialog kurucam.Eğer içimde canlıya karşı şefkat varsa devletlerin bi ağzına sıçar kendimi başa geçiririm veya V'deki gibi her an herşey kontrolüm altında olur.Uzaylı olmanında sorumlulukları var yani.

Neyse aslında aklımda çok şey vardıda gece olunca beynimin çalışma kapasitesi minimuma iniyor.Uzaylılar için bu kadar yazı yeter.Daha insanlarla ilgili yazacağım çok şey var, uzaylılara arada bir değinirim.

Uzaylı demişken aslında Stargate Atlantis ile ilgili bir fan dizi fikri var kafamda inşallah paranın gözüne vurduğum zaman gerçekleştiririm.Mesela alternatif bir evrende Goa'uld dan zar zor kurtulmuş dünyayı Wraith ler işgal ediyor ve gerek uzayda gerek yer yüzünde meydana gelen olayların daha çok yeryüzü ile olan kısmıyla alakalı bir dizi gibi.Half -Life 2 ile ilgili fan filmleri izledikten sonra o kadarda yüksek bütçe gerektirmediğine iyice ikna oldum.O kadar güzel grafikleri ve efektleri barından bir fan film için bayağı düşük bütçe.Hoş çoğu proje kısa süreli oluyor ama tabi ben paranın gözüne vuracağım için parayı veren düdüğü çalar hesabı aksatmadan projeyi ilerletmek niyetindeyim.Tabi paranın gözüne vurunca :)