24 Eylül 2010 Cuma

MRM Hikayelerinden Derlemeler -4-

MRM Destanı.O ne büyük bir destandır ki nice koç yiğitlerin kanındandır.Bir kahraman doğuyor bu destanda.Gözlerini ileriye dikmiş korkusuzca düşmanlarını izliyor ve plan hazırlıyordu.Ordusu bulgar askerleri tarafından ablukaya alınmış hareket imkanı kalmamıştı.Kımız kaynakları tükenmek üzereydi.Ölmek onun için bir anlam ifade etmiyordu.Savaşın en sıcak dakikalarında düşman süvari birlikleriyle piyadeleri dağıtırken, türk okçuları süvarileri geri çekilmeye zorluyordu fakat başaramıyorlardı çünkü kendi askerleri de bu esnada ölüyordu.Kargılı askerler süvarilerin etkinliğini azaltmayı başarmıştı.Düşman sayıca üstündü fakat MRM savaşın seyrinin sayı üstünlüğünde olmadığını çok iyi biliyordu.İnanmıştı ve azimliydi.Düşmanı alt edecekti.Kargılı askerler bir yandan süvarilerle uğraşırken bir yandan da düşman oklarıyla ve askerleriyle cenk halindeydi.Ortalık kan gölüne dönmüştü.
MRM'nin üstün savaş sanatını ortaya koyma vakti gelmişti.Geri çekilme emrini verdi ve bütün askerler arkalarındaki tepeye doğru koşmaya başladılar.Aslında MRM'nin görünenden fazla ordusu vardı.Geri kalan kısmı tepelerin arkasında kalan ormanlık alanda saklanıyordu.MRM işareti verdi ve haber ablukaya rağmen saklanan askerlere ulaştı.Bu sırada var güçleriyle ablukadan sıyrılıp tepelere doğru koşarken türklerin kaçtığını zanneden düşman birliklerinin kendilerine olan güvenleri arttı ve onları kovalamaya başladılar.Tüm bu karmaşa içerisinde MRM tepenin en üstüne ulaşmayı başardı.Güneşi tam arkasına almış simsiyah renkteki atıyla adeta gövde gösterisi yapıyordu.MRM rüzgarı önüne alarak pelereniyle heybetli bir şekilde düşmana korku vermeye yetiyordu
MRM tüm ihtişamıyla tepede düşmanın gelişini seyrediyordu.Bulgarlar savaşı kazanma düşüncesinin verdiği güvenle düzensiz bir şekilde kaçan askerleri kovalamaya başlamışlardı.Murat kılıcını kaldırdı ve hücum emrini verdi.Tepelerin arkasından MRM'nin askerleri ölmeye koşuyorlardı.Sağ ve sol uçlar daha hızlı koşuyorlardı.Düşmanın bu düzensiz hali tamda MRM'nin beklediği gibiydi.MRM'nin emrettiği şekilde askerleri hilal taktiğiyle düşmanı ortalarına almaya başladılar.Düşman birlikleri büyük panik halinde kaçmaya başladılar ama çoktan etrafları sarılmış ve MRM'nin askerleri bütün coşkularıyla saldırıyordu.Yaklaşık yarım saat içerisinde 2000 düşman askeri hayatını kaybetmişti.
Mağlubiyet mi? Onun lügatında olmayan bir kelime.Ya galibiyet ya ölüm.Büyük bir galibiyet kazanmıştı MRM.Destan yazmıştı tarihin tozlu sayfalarına.Deli demişlerdi.Kazanamazsın demişlerdi.MRM ise kendisine karşı çıkanlara çok güzel bir cevap vermişti ''Korku mağlubiyetin ilk adımıdır.Ben korkmuyorum.Mağlup olmayı düşünmek yenilmenin ikinci adımı.Ben anlamını bilmiyorum.Ölümden kaçmak yenilmenin üçüncü adımı.Ben ölüme gidiyorum.Sizce ben yenilir miyim?'' Ardından çıkmıştı yollara ve dünyanın gördüğü en büyük destanı ''MRM Destanı''nı yazmıştı.

12 Eylül 2010 Pazar

MRM Hikayelerinden Derlemeler -3-

Gün geçmiyor ki Murat'ın başına bir iş gelmiş olmasın.Sizlere bugün Murat'ın başka bir hikayesini aktaracağım.Yıl 2009(MHP nin 40. yılı).Nisan ayının ılıman günlerinden biriydi.Havanın güneşli olması Murat'ın güne güzel başlaması için iyi bir nedendi.O da bunu fırsat bilip günün tadını çıkarmak, gününü güzel geçirmek istiyordu.Kuşların cıvıltısı onu başka dünyalara götürüyor, denizin kayalara vuran sesleri onu hayatla ilgili derin düşüncelere sevkediyordu(gülhane parkı ve kayalara çok odaklanılmasın:) ).O gün canı Gülhane Parkı'na gitmek istiyordu.Güzellik banyosunu yapıp yüzünü jojova taneleriyle yağlardan arındırıp Gülhane Parkı yollarına düştü.Otobüste oturmuş dışarıyı seyrederken yaşlı bir amca Murat'a dayamaya başladı.Murat amcaya ters ters baktı fakat amca oralı bile değildi.Her dakika amca Murat'a daha çok yükleniyordu.Yer isteyecek olsa zaten verirdi ama otobüs zaten boştu ve amcanın yer istemesi Murat'a mantıksız geliyordu.Murat sinirlerine hakim olamadı ve amcayı iterek düşmesine sebep oldu.Amca yere yığıldı ve başına aldığı darbeyle hayata gözlerin yumdu.Murat, korku ve panik içindeki yolcuların olayın şokunu atlatamamalarını fırsat bilerek kaçmayı başardı.Eşgalini bütün otobüsteki yolcular tanımlayabilecek kadar yakından görmüşlerdi.Murat için sakin ve huzurlu geçmesi planlanan gün adeta kabusa dönüşmeye başlamıştı.Daha sonra çıkan haberlerde ise ölen amcanın aslında kandilden gelen emirleri altında bulunan örgüt üyelerine ileten bölgeden sorumlu başkan olduğu açıklandı.Bir yanda Murat'ın fotoğrafları diğer yandan ölen başkanın fotoğrafları televizyon ve gazetelerde boy göstermeye başladı.Artık sadece polis değil örgütte Murat'ın peşindeydi.Murat'ın korkusu yoktu fakat örgütün eline düşmekte istemiyordu.O yüzden ülkesinin emniyet birimlerine teslim olmadan önce örgütle mücadele etmek istiyordu.Gazi Mahallesi'nde başkanın ölümüne olan öfke sokak çatışmalarına dönüşmüştü.Molotoflar adeta yağmur gibi sokaklarda insanların üzerine yağıyordu.Emniyetin bu kadar büyük olaylarla başa çıkabilecek gücü yoktu ve devreye ordunun girmesi zorunluluğu doğmuştu.Olaylar gün geçtikçe büyüyordu ve sokaktaki olaylar artık iç savaşa dönmüştü.Ülke çok zor zamanlardan geçiyordu.Bu olaylar sırasında ise Murat saç sakal birbirine karışmış suratı tanınmaz halde sokakta çöplerden, kıyılardan,köşelerden bulduklarınla karnını doyuruyor, su ihtiyacını şadırvanlardan akan suyla gideriyordu.Bu olaylarda ise Murat tv ve gazetecelerde kahraman olarak ilan edilmeye başlamıştı.Murat artık ülkenin kahramanıydı.İç çatışmada örgüte karşı örgütlenen sivil hareketlerin karargahlarında Murat'ın boy boy resimleri direnişçiler için adeta gurur ve vatanın sembolüydü. Bunun yanında Murat'a tapan dini örgütlenmeler ortaya çıkmış, işler artık iyice içinden çıkılmaz bir duruma girmişti.Murat'ı ise bunca zamandır ortalarda olmaması medya için ayrı bir kafa karıştırıcı soruydu.
Murat ise bütün bu olaylardan bi haber kendi hayat mücadelesini çok zor şartlar altında devam ettirmeye çalışıyordu.Murat dininin mensuplarından biri yoldan geçerken Murat'ı gördü.İlk başta tanıyamadı ve onu sadece fotoğraflarından biliyordu.İyice süzdükten sonra o gariban adamın aslında Murat olduğunu anlayınca heyecanından bayıldı.Murat onu kulübesine sürükleyerek götürmek zorunda kalmıştı.Adam kendine gelip Murat'ı görünce tekrar bayıldı.Murat bunun üzerine 'amaaaan banane be' diyerek adamı kulübesinden uzak bir köşeye bıraktı.Adamın ayılır ayılmaz ilk işi Murat'ı gördüğünü anlatmak ve gördüğü yer civarında Murat'ı aramak olmuştu.Murat'ın saç ve sakallı halinin robot resimleri Türkiye'nin her bir noktasına dağılmış herkes birlik olmuş Murat'ı arıyordu.Murat ise bir kere bulunmamayı kafaya takmıştı ve onu kimse bulamayacaktı.Murat artık geceleri hareket ediyor ve insanlardan uzak yerlerde bulunmaya özen gösteriyordu.Edirne'ye kadar tabana kuvvet gidip Bulgaristan sınıra varmıştı.Artık kurtulmanın tek yolu Bulgaristan sınırını geçmekti.Nerden aklına estiyse tünel kazıp sınırın öteki tarafına geçme kararını aldı.Haftalarca süren çalışmalar sonunda Murat Bulgaristan sınırının altından tünel kazmayı başarmış ve sınırın öteki tarafından çıkabilmişti.
Sınır polislerince anında yakalanan Murat'ın kimliğini görünce ufak bir sorgudan sonra serbest bırakılmıştı.Murat bunların olmasını istememişti.Bulgaristan'da ismini değiştirmek üzere müracaatta bulundu ve kısa bir sürede yeni bir isim ve soyisimle hayatının geri kalanını geçmişinden saklanarak yaşamaya başladı.Yeni kimliğinde ki fotoğraflarında bakışlar ve o bakışlardaki derin hüzün ve ayrılıklar rahatça gözlerinden okunur.Halbuki sadece Gülhane Parkı'nda ağaçlarda öten kuşların cıvıltısını dinleyecek, denize karşı çayını yudumlayacaktı.İşte hayat böyle birşey dostlar.Murat'ta olsanız hayat istediğiniz şekilde ilerlemiyor.

7 Eylül 2010 Salı

MRM Hikayelerinden Derlemeler -2-

Puslu ve soğuk bir İstanbul gecesiydi(böyle bir giriş çok etkileyici gibi duruyor değil mi? ).Görünenin ardındakiler onu ilgilendirmiyordu.Korkusu ve endişesi yoktu çünkü o görünmeyeni görebiliyordu.İşte onu gönüllerde lider yapan şeyler belki bu özellikleriydi.Bu kasvetli ve soğuk gecede Elm Sokağı'nın dar ve dik yokuşunda sadece kendi ayak sesleri eşliğinde aşağı yürürken yolda Hulk ile karşılaştı.Ufak bir selamlaşma sonrasında eski mahalle arkadaşı Hulk'ta bir gariplik farketmişti.Gremlinlerin sokağına hızlı bir şekilde yürüyordu.Murat onu ilk gördüğünde garipsemişti ama 'Amaaan banane be' diyerek yoluna devam etmeyi tercih etmişti.Ertesi günün sabahı yatağından bütün mahalleyi inleten siren sesleriyle uyanıverdi.Robocop'un başını çektiği polis birimleri gremlinlerin sokağına doğru hızla yol alıyorlardı.Murat merakına yenik düşüp gremlinlerin sokağına gitti.Gördüğü şeyler onu hayrete düşürmüştü.15 gremlin kafalarından ezilerek öldürülmüştü.Bu olaya çok üzülmüştü çünkü öldürülenlerden biri hergün alışveriş yaptığı Bakkal Nuri Amca'ydı.Cenaze Minas Tirith Merkez Camii'nden kalkacaktı ve Murat cenazeye katılmayı bir komşuluk vazifesi olarak görüyordu.Cenaze ikindi namazına müteakip camii avlusunda kılınacaktı.İkindi namazını kılıp cenazeye geçildiğinde ise Hulk'u da cenazede gördü.Önce karışmak istemedi lakin bu olayların sorumlusu olarak Hulk'ı görüyordu.Evet Murat için o bir katildi.15 gremlini acımadan öldüren soğukkanlı bir katildi.Sinirlerine hakim olamadı ve birden Hulk'ın üstüne atladı.Koca adamı o çelimsiz haliyle iki dakkada yere sermişti.Adeta deli kuvveti vardı.Cenazedekiler ikisini zor ayırmıştı.Murat haykırıyordu 'işte katil! işte katil alın bunu bu kadar duyarsız olmayın ben şahidim' diye.Kalabalık şaşkındı ve galeyana gelmişti.Bütün kalabalık adeta savaşçı karıncalar gibi Hulk'un üstüne atladı.Bu sırada gaza gelmiş bir gremlin tabutun üstüne çıkıp Hulk'ın üstüne çakma converse ayakkabısını attı.Kalabalıkta tam hedef alamadığı için ayakkabı Murat'ın kafasına çarptı ve Murat orada bayılıverdi.Murat çağırılan batmobile ile hastaneye kaldırıldı.Kendisine geldiğinde hiçbirşey hatırlamıyordu.Adını dahi unutmuştu.Halbuki bu cinayeti çözebilecek tek kişi oydu ve o bütün hafızasını kaybetmişti.Doktor Octo Octavius ilk müdahalenin ardından Murat'ın ev istiharatine çıkmasını ve ilk bir ay mümkünse evden çıkmamasını tembihlemişti.Murat'ın kardeşi olan Muhammed Murat'ı aldı ve evine götürdü.
Murat kendi sağlık sorunlarıyla uğraşırken katil ortalarda cirit atıyordu.Cenazede olanlar bütün gremlin mahallesinde duyulmuş, polis gremlinlere sakin olmaları konusunda baskı yapıyordu.Hulk çok zeki biriydi ve arkasında tek bir kanıt dahi bırakmamıştı.Aradan neredeyse on ay geçmesine rağmen Murat'ın hafızası yerine gelmemişti.Muhammed ağabeyinin iyileşmesi için önce Amerika'ya sonra Avrupa'ya ve en son doğu da Çin,Tibet,Vietnam yollarında şifa aradı fakat kimse derdine derman olamadı.Çareyi en son olarak Dagobah'taki çok kişinin bildiği, lakin çok az kişinin itibar ettiği Üstad Yoda'da aramak üzere yola koyuldu.Yolculuk uzun ve tehlikeliydi.Yolda birçok Wraith ve Ori gemileriyle uğraşmak zorunda kaldılar.Öyle böyle derken sağ sağlim Dagobah'a ulaşmayı başarmışlardı.Üstad Yoda hemen tedaviye başlaması gerektiğini anlamıştı.Muhammed'e ilaçlar için lazım olan listeyi verdi.Listede 'maymun kılı, deve hörgücü, wraith enzimi, sansar sütü, t-rex yumurtası ve pars pençesi' vardı.Muhammed endişelenmeye başlamıştı çünkü listedekileri bulmak zordu ve Üstad Yoda'nın garip hallerinden dolayı ondan çekinmeye başlamıştı.
Gel git yaparken bütün listeyi tamamlayıp Üstad'a getirmeyi başarmıştı.Üstad iki tatlı kaşığı maymun kılını kaynayan suya attı ve suyu deve hörgücünün içine boşalttı.Kepçeyle geri kalan malzemeleri de karışımın içine katarak hepsini içti.Muhammed şaşkındı. ''Üstad n'aptın sen? Ben bunca malzemeyi sen içesin diye mi getirdim?'' diyerek birden bütün heybetiyle ayağa kalktı.Üstad Yoda bunları kendi romatizma ağrıları için istemişti çünkü bu ağrılarla tedaviye geçemeyecekti.Ağrıları geçtikten sonra eline bir odun aldı ve Murat'ın kafasına güçlü bir darbe indirdi.Murat'ın gözler açıldı ve bütün biyografisini saymaya başladı.Muhammed gözlerine inanamıyordu.Ağabeyi iyileşmişti ve artık cinayet çözülecekti.Eşyalarını toparlayıp tekrar Dünya'ya geri döndüler.Murat'ın artık polise itibarı yoktu.Bu işi kendi çözecekti fakat Hulk'ta bir o kadar zor düşmandı.İlk iş olarak Hulk'ın evine gitmeye karar verdi.Ev terkedilmişti ve hiç eşya yoktu.Burada ipucu bulamayacağını anladığından aramalarını genişletmesi gerektiğini anladı.İkinci adresi ise cinayetin işlendiği yerde gözlem yapmak ve olay mahalindeki görgü tanıklarından bilgi toplamaktı.Cinayeti işleyenin Hulk olduğunu biliyordu ama ona delil lazımdı.
Sokağa gittiğinde herşey olağan gözüküyordu.O sırada gözüne bakkal amcasının cesedinin bulunmuş olduğu yerin yanındaki kırılmış kaldırım taşı gözüne çarptı.Kırılma yönü ve savrulduğu yer Murat için iyi bir ipucuydu ama hala yeterli değildi.Murat hayatında ilk defa belediyenin ilgisizliğine sevinmişti.Gerekli fotoğrafları çekti ve sokaktan ayrıldı.Belirlediği planlar dahilinde üçüncü durağı bakkal amcanın mezarıydı.Bakkal amca mahallenin yaşlı kurdu olup, onun kesin bir kanıt bırakacağından emindi.Gerekli izinleri alarak mezarı açtırttı.Tahminleri doğruydu.Bakkal amca Hulk'un onları öldürmeye geldiğini tahmin ettiğinden göğüsüne bıçakla 'HULK!' yazmıştı.Gene de bu delili yeterli bulmadı.Öyle bir kanıt bulmalıydı ki başka kanıta gerek olmamalıydı.O sırada aklına çok parlak bir fikir geldi.Kendisinin öldüğü haberini etrafa salacak, Hulk bunu duyduğunda rahat hareket etme fırsatı bulacak ve en sonunda Murat'ın içeri atması için beklediği açığı verecekti.Öylede oldu.Aradan 2 ay geçtikten sonra Murat etrafta farklı kılıklarda gezinirken köşede görgü tanığı bir gremlini konuştuğu takdirde işkence edip hem kendisini hemde ailesini öldürmekle tehdit ediyordu.Bunu duyan Murat hemen konuşmaları ses kaydına aldı ve direk Robocop'un ofisine doğru yola çıktı.Delilleri yeterli bulan Robocop Hulk'ı tutuklayıp savcılığa sevketti.Murat bir cinayeti daha çözmenin verdiği keyifle dernekte demli çayını afiyetle içti.

MRM Hikayelerimden Derlemeler -1-

Facebook'ta arkadaş için yazdığım yazıları buradan yayınlama isteği geldi içimden.Nedendir anlamadım

Bir varmış bir yokmuş.Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, develer kurban iken pireler isyanda iken biz reisin beşiğini tıngır mıngır sallar iken Kırcaali'nin köylerinden birinde Murat isminde yiğit bir delikanlı yaşarmış.Bu delikanlı birgün ormana meyve toplamaya giderken ayağı yerdeki dal parçasına takılmış ve yuvarlana yuvarlana komşu köye kadar gitmiş.Murat gözünü açtığında komşu köye geldiğini anlamış lakin köyünden oldukça uzaklaşmıştı.O sırada Murat'ın yanına ak sakallı Gandalf gelmiş.Bismillah diyerek Murat'ı yattığı yerden kaldırmış.''Hayırdır evladım başına kötü birşey gelmiş gibi gel ben seni evimde konuk edeyim '' demiş.Murat ''Teşekkür ederim ak sakallı amca köyümden çok uzaklaştım havada karardı beni nasıl mesud ettiniz bilemezsiniz'' diyerek Gandalf'ın nazik teklifini kabul etmiş.O sıralarda ise bulundukları köyü uruk-hai'ler basmış.
Gandalf Murat'a yerinden kıpırdamamasını söylemiş ve dışarı çıkmıştı.Saatler geçmesine rağmen Gandalf'ın gelmeyişi Murat'ı endişelendirmişti.Derin bir nefes alarak ak sakallı amcasını aramaya koyulmuştu fakat köyde kimse yoktu.İyice korkmaya başlayan Murat kendini güvende hissedebileceği bir yer aramaya koyulmuştu.Saatler geçmesine rağmen kimseyi görmemişti.En iyisi köyüne geri dönmekti Murat için.Yola koyuldu.3 saatlik yürüyüşün ardından Murat köyüne varmıştı lakin köyünde de kimse yoktu.Artık korkunun yerini hırs ve öfke almıştı.Yerler ceset kaynıyor, kanlar toprağın üstünü kaplamıştı.Bu vahşeti yapanlardan hesap sormalıydı.Evinde bulunan okunmuş demir levhaları döküp kendisine kılıç ve kalkan yaptıktan sonra koyulmuş düşmanları aramaya ve halkını geri kalanını kurtarmaya.
Bu kötülüğe bir son verilmeliydi.Yolda yürürken aklında hep ak sakallı amcasının lafları tekrar ediyordu.Şöyle demişti ''Eğer korkuyu sadece bir kelime olarak görmeyip onu ruhuna işlettirirsen işte o zaman kaybedersin''.Murat düşman köyüne varmış ve kendi insanlarının demir kafeslerde tutulduğunu görmüştü.Murat şiddet yanlısı bir insan değildi.Sevgiyle ikna edebileceğini düşünüyordu lakin Uruk'ların umrunda değildi.Sanki sevginin ne olduğunu bilmeyen hayvanlardı.O an bütün korkusunu kenara atıp Allah Allah diye bağırdıktan sonra atlamıştı düşmanların ortasına.Gökyüzünde aniden bir ışık belirdi.Murat'ın üstünde parlayan gözleri yakan bir ışıktı lakin bu ışık sadece içini kötülük kaplayanların gözlerini yakıyordu.Gözleri yanan düşmanlar oracıkta eriyip toprağa karıştılar.Kötülük yok olmuştu ve artık hep iyilerin olduğu yepyeni bir dünyanın kapıları açılmıştı.

6 Eylül 2010 Pazartesi

Darth Emmi

Geçenlerde bizim emminin yolu Mecidiyeköy Astoria'ya düşmüş.Gidelim ne var ne yok dedik.Adam bu yaşında taaaa Amerika'lardan buralara gelmiş.O kadar filmlerini anlatıp entel ayakları yaptıktan sonra gidip bizim emmiyi görmemek olmaz tabii.30 lira gibi bir meblağyı çizgi-romana verdikten sonra ufak bi yutkunma seansı yaşadım ama buna değerdi.İlerde gittigidiyor'dan ve ebay'dan yüksek fiyata satabilirdim.Neyse gittik Dave emmiyi gördük imzasını aldık ve mutlu bir şekilde evlerimize dağıldık.Yalnız ben bu yabancıları takdir ediyorum arkadaş.Adamlar sporsever millet.O yaşına gelmiş adam saatlerce rahat bir şekilde oturabildi.Bizden biri olsa herhalde prostatından dolayı 1 saatlik iş 3-4 saatte biterdi.Geçen fotoğraflarını da gördüm baklavaları götürüyordu mideye.Bizden biri herhalde insülinle anca giderirdi rahatsızlığını.Şaka maka gerçekten çok farklı bir duyguydu.Klasik üçlemede o mekanlarda bulunmuş biri canlı kanlı olarak karşımda duruyordu.Kim bilir o çekimler esnasında neler yaşamıştır.İnsan bir garip oluyor.
Sıra beklerken hemen arkamızda bizden büyük bir abimizle çok güzel muhabbetimiz oldu.İyi bir sinema kültürü vardı ve muhabbet esnasında vakit nasıl geçti anlamadım açıkcası.Buradan selamlarımı iletiyorum.Neyse Star Wars serilerini sevipte sırf üşengeçliğinden gitmeyen varsa çok şey kaçırmış.Üzüldüm sizin adınıza.İlerde benden 1m dolara alırsınız imzalı çizgi-romanını

Seni sevmek günahsa...

Seni sevmek günahsa ben anadan doğma bir günahkarım...  dın dıdı dın dıdı dın dıdı dın dıdı (k.v cendere)(bayağıdır yazı yazmamanın getirdiği bir gaz mevcut şu anda)

Orta veya düşük gelir düzeyli semtlerin özellikle tenha sokaklarındaki apartman girişlerinde merdivenlerin etrafında bazen insanı güldüren, bazen düşündüren, bazen hem güldürüp hem de düşündüren yazılar karşıma çıkıyor.Yok lan salladım ne güldürüyor ne düşündürüyor.Bariz salak birileri tarafından yazılmış.

İstanbul un orta halli bir semtinin orta halli mahallesinde ikamet eden bir T.C. vatandaşıyım.Evden dışarı çıktığım zamanların çoğunda demin bahsetmiş olduğum sokaklardan geçmek zorunda kalıyorum.Mahallemi seviyorum be.Çok renkli lan.Özellikle sokakların köşe başlarını mesken tutmuş kar,kış, fırtına,yağmur vb. doğa zorluklarında bile şapkasını çıkarmayan insanlar beni çok güldürüyor.Onlar ki sadece Allah tan korkan, en büyük aşkları yaşayan vs.vs...... yani anlayacağınız mahallenin bir nevi bekçisi konumundadırlar.Mesela aşağı mahalle onlardan sorulur veyahut sokaktan geçen yabancı biri varsa onun kim olduğunu öğrenmek isterler.Şapka onların üniformasıdır.Zaten önce ki yazılarımdan birinde bunlara giriş yapmıştım.Bu mevzuyu tekrardan niye açtım bilmiyorum açıkcası.Belki bir arkadaşımın başına gelmiş ve bana anlatmış olduğu bir olay bu yazıyı yazmama sebep olmuş olabilir.Ben olayı aktarayım direk:
Arkadaş kendi evlerinin ordaki çay ocağında oturmuş çayını yudumlarken bir yandanda arkadaşlarıyla iki lafın belini kırmaktadır.O sırada bir sokak üstte oturan şapkalı genç yanaşır ve benim arkadaşa selam verir.Arkadaşta tabi refleks olarak ''N'apıyorsun?Nasıl gidiyor hayat?'' diye bir soru yöneltir.Cevap aynen şu ''serserilik yapıyooozzz takılıyoozzz'' hay ben senin ... neyse.
Bu yazıyı böle ulu orta bırakıyorum.Bir sonuca bağlamaya niyetim yok pek.Canım sıkıldı nedense.Sonucu da siz bağlayın.Hade eyvallah