20 Haziran 2016 Pazartesi

İyi, Kötü (Çirkin)

Başlıkta Clint abimize selam çakmayı ihmal etmeyelim, değil mi? Beynimizde iyiyi "iyi" olarak yorumlayan veya diğer açıdan kötüyü "kötü" olarak yorumlamamıza sebebiyet veren düşünceler nedir? Aslında bu olay üzerine bir çok insanın yaptığı çıkarımlar ve çalışmalar var. İsimler ve detaylar konusunda hafızam aşırı kötü olduğu için kim ne demiş, ne şekilde yorumlamış açıkçası bir şey diyemeyeceğim. Arkadaşlarla sohbet esnasında beni en çok eleştirdikleri nokta budur mesela. "lan olm geçen anlattım ya!" veya "olm sende gördün ya!" tepkileriyle çok karşılaşırım. Neyse konuma döneyim; Ev dışındayken insanları izlemeyi çok severim. Hatta gene çevremde eleştirildiğim konudur bu "beni dinlemiyor musun?" eleştirisi. O an ya birine kilitleniyorumdur ya da birinin hal ve tavrını izliyorumdur. Beyin yapısındaki ufak farklılıklardan dolayı toplum kuralları dışına çıkan eylemlerde bulunanlar için konuşmayacağım. Hani ne bileyim, adam seri katil ve beyni incelendiğinde ortaya çıkıyor ki beynin empati ile alakalı kısmı normal insana göre daha küçük veya bilmem ne kimyasalı dengesiz falan. Ben genel olarak toplum içerisinde normal karşılanan insanların arasındaki ufak farklılıklardan bahsedeceğim. Günlük hayat içerisinde bu insanlarla konuştuğun zaman çoğu sana doğruyu veya yanlışı en ideal haliyle açıklarlar. Tabii çok uçuk kafadakiler olmadığı müddetçe. Lakin, adamın günlük hayat davranışlarına baktığın zaman bir çok yanlış eylemi çok rahat yapabildiğini gözlemliyorsunuz. Yapmaması gereken, başkasının hakkını bir şekilde gasp ettiğini gördüğün ve nasıl yapar dediğin şeyleri gönül rahatlığıyla gerçekleştirebiliyor. Dışarıda ise bir yanlış gördüğü zaman yanlışın karşısında en büyük doğrucu kesiliveriyor. İlle bir şeylerin düzgün işleyebilmesi için neden caydırıcı cezalara ve bunların uygulanabilirliğine ihtiyaç duyuyoruz? Elbette eğitim, özellikle ufak yaştan itibaren eğitim bu açıdan çok önemli. Şöyle düşünüyorum; insanlara verilen eğitim elbette ki belli dereceye kadar önemli ama bir insan karakter itibariyle bazı şeyler hakkında bilgi sahip olup onu uygulamama yönelimi var. Bu noktada toplumsal düzenin oturtulması açısından kolluk kuvvetleri ve bu kuvvetlerin kuralları uygulaması ve uygulamayanlara yaptırım uygulaması gerekiyor. Demiyorum ki polis devleti olalım ama en ufacık bir hatada bile kuralların katı bir şekilde uygulanması gerektiği kanısındayım. Kurallar işletilmediği için, kuralların olduğunu bildiği halde kurallara uymayarak başkalarının hakkını gasp etmek o kişilere normal gelmekte. Çünkü bir kural var fakat yaptırımı yok ve doğal olarak kafasında "bir şey olmaz" fikri harekete geçiyor. Kuralların ve kanunların konulmasının bir sebebi var; toplumsal düzenin sağlanması. Buradaki kanunlardan kastım insan hak ve özgürlüklerini ön planda tutan kurallar bütünü. Kuzey Kore tarzı kurallar değil tabii ki :)

Toplum hareketleri cidden tuhaf. Mesela bir zamanlar İstanbul'a alınan yeni otobüslerdeki cep telefonu fobisini hatırlayalım. Otobüste otorite şofördür. Cep telefonunun otobüs sistemlerine zarar vermediği bir çok yönüyle kanıtlandığı halde bu durum öyle bir toplumsal histeriye yol açmıştı ki ufacık bir ekran parlaması gören telefon sahibine çullanıyordu. Eğer otobüs şoförüde o kargaşada dalgınlıkla ani fren yaptıysa direk suçu telefon sahibine atıyor ve işin içinden çıkıyordu. Halbuki o şoför çıkıp dese ki "telefonun bir zararı yok", o coşkulu kalabalık anında sesini kesecek. Diyorum ya, otobüste otorite o şoför. Adı konulmamış kuralların uygulayıcısı. Kalabalıklar bir otorite gördüğünde hemen boyun eğiyor. Anlatmak istediğim bu. Bizim gibi geri toplumlardaki en büyük sorun kuralların uygulanmıyor oluşu. Bu konu hakkında yazı yazma fikri şuradan geldi; iftar sonrası arkadaşlarla otururken karşımda duran otobüs durağının önünde bir araba, onun yanına ikinci sıra park etmiş bir araba ve yer aramaya üşenmişlerin kaldırımlara çıkardığı arabalar. Saatlerce o araçlar, çekici tarafından çekilmesi gereken şekliyle park halindeler ama uygulayan yok. Hatta bir sürü polis o esnada gelip geçiyor ama o araçlar çekilmiyor. Bu araçlar yüzünden trafik tıkanıyor mesela. 5 dakikadan ne olacak ki kafasıyla ikinci sıraya park eden bir araç yüzünden 2-3 km cadde boyunca trafiğe sebebiyet veriyor ve bu adam sebep olduğu durumu düşünmüyor. Nasıl olur bilmiyorum ama ne zaman ki Türkiye'de kural dışı davrananlara yaptırımlar adam akıllı uygulanır, eminim ki o kaldırıma çıkarak aracını park edenler bu kuralların en büyük savunucusu olacaktır. Çünkü ortada bir otorite ve otoriteye karşı olan sürü mantığından kaynaklı o kurallar çok güzel işlenecek. Eyyorlamam bu kadar

2 Haziran 2016 Perşembe

Pohpohlananlar

Hayatımızın bir çok noktasında denk geliriz; bir şekilde o meclisin içerisinden biri çıkar. Aslında çıkar değil oradadır zaten. İsim yapmıştır, yapacağı yorumlar veya değerlendirmeler için adamın ağzının içine düşülür. Bu kişi ise bunu bir zulüm aracına çevirir. Yaptığın işte kalifiyesindir, işe başlamadan az çok ne ile karşılaşacağını ve başına neler geleceğini biliyorsundur. Ter dökersin, emek harcarsın, çevren tarafından çalışman takdir görülür fakat o godoş çıkıp kendince kusurlar bulur ve onun olurundan geçmediği için başına bir ton iş çıkartır. O yetkiyi ne zaman aldı, kim verdi, kimin nesi neyin fesi belli değildir ama son karar merci odur. Senin yaptığın iş, çıkardığın ürün ve olayın fikri noktası ile bu adamın ehil olduğu konu arasında bir bağlantı yoktur ama "biliyor", "anlar" mantığı ile o adamın oluruna sunulur ve onun onayından geçmezse senin asıl idarecilerinde onay vermez.

İnsan kendi işinin ehli, alanında otorite olabilir, yaşına hürmeten tecrübelerinden faydalanır, fikri alınır. Elbette ki bunlar olması gerekenlerdir ama sen kalkıpta bu adama her konuya bilir kişi olarak atarsan orada bir sıkıntı vardır. İnşaat mühendisi bir idarecinin kalkıp altında çalışan makina mühendisinin yaptığı çalışmasına burnunu sokmasına, ona makinadaki bir olayla ilgili akıl vermeye çalışmasına benziyor. Sırf bu da değil; makinadan elektroniğe, metalurjiden kimyaya her konuda uzmanmışçasına dediğini yaptırmasına ve yönlendirmesine benziyor. Bu vaziyet ister istemez insanı yaptığı işten soğutuyor. Yaptığın işin zorluğunu, neyin olup neyin olamayacağını sen biliyorsun ama kalkıp o işten hiç anlamayan birinin olur olmaz şeyleri dayatmaya çalışması insanı severek yaptığı işten soğutuyor. Şu açıdan bakarsak; bu tip adamlar hayatın her noktasına karşımıza çıkacak. Kaçışı yok ama bu adamların yardakçıları çok fena. Zaten o yardakçılar olmasa bu tip godoşlar hareket alanı bulamayacaklar. Acayip uykulu bir vaziyette yazmaya çalıştım. Şimdilik bu kadar diyor ve yazıyı burada bırakıyorum.