Yazıma başlamamın evvelinde böyle bir konu aklımın ucundan geçmiyordu. Bir anda zihnimde canlandı diyebilirim. Günümüz toplumumuzun son zamanlarda geldiği nokta zihnimi çokça meşgul ediyor diyebilirim. Medyayı ve medyanın yönlendirmesinin etkilerini de dahil ederek söylüyorum. Acaba her bilgiye istenildiği an ulaşma imkanı o kadar güzel bir şey olmayabilir mi? "Cehalet mutluluktur" savını savunacak değilim tabii ki.
Bir asrı aşkındır toplumca bir batılılaşma serüvenimiz var. Yalnız bu batılılaşmayı, batının değerlerini almayı taklit etmek olarak yerleştirmeye çalışınca bir türlü bu topluma uyan bir elbise olamadı. Bunda bizim kültürel kodlarımızın da etkisi var. Araf'ta kalmış vaziyetteyiz. Ben her ne kadar Batı zihniyetini sömürgeci ve üsten bakmacı olarak görsem de bir şeyi kabul etmem lazım ki toplumsal alanda bir çok şeyi başarabilmiş durumdalar. Eğitimde olsun, kültürel alanlarda olsun, toplumsal kurallar olsun bir çok şeyde bizden üstün durumdalar. Üstün derken ben genel anlamda kastediyorum. Yoksa her toplumda belli bir miktar yamuk çıkar. İşin aslı iyi vasıfların çoğu bir müslümanın sahip olması gereken özelliklerdir.
Kur'an-ı Kerim bizde baş üstünde rafta duran, dini günlerde okunup, üç kere öpüp tekrar o rafa konulan bir kitap olduğundan dolayı bu haldeyiz. Din bir yaşam biçimi olmayıp, bir şekil aracı olmuş vaziyette. Mesela mekruh kavramı; bıyık dudağa değmesin, midye yeme gibi şeylere indirgemiş ve orada bırakmışız. Halbuki Allah, İsra Suresi'nde savurganlık, cimrilik, yetim malı korumama, böbürlenmek, söz tutmama, ölçüyü yanlış tutma gibi bir çok şeyin mekruh olduğunu belirtir. Sorsan toplumda bunu bilen sayısı çok azdır. Toplumun çoğunluğu, özellikle din konusunda beynini ipotek etmeyi çok seviyor. Nasılsa anlatan var deyip bütün dini, hikayecilere bırakıyorlar. Yav neredeyse aklım baliğ olduğundan beri Cuma Namazlarını kaçırmamaya özen gösteririm. 5 vakit kılmadığım cahiliye dönemimde bile Cuma kaçırmazdım. Bir kere bile hutbelerde adam akıllı insanlara öğüt niteliği taşıyan bir konu duymadım. Ellerinde bir kağıt, gıygıy mırıldanıp hutbeyi bitiriyorlar. Vaazlarda hocaya bağlı olmak kaydıyla bazen toplumsal meselelere değinilse de genelde onlar da hikaye temelinde kalıyor. Sahabe gitmiş, sahabe gelmiş, üç hurma yemiş ve cennete gitmiş tarzı masallardan ibaret kalıyorlar.
Sokakta kime sorsan on numara müslümandır. Amenna, kimsenin müslümanlığını sorgulamak haddim değildir ama bu bizim hayat biçimimiz olmadıktan sonra ne anlamı kalıyor? Terazimiz yanlış, millet birbirini kazıklama derdinde. Herkes nereden hinlik yapsamda üç kuruş fazla kazansam derdinde. Herif su içti diye oruç tutmayan bir insana saldırır, ertesi gün dininin yapma dediği bir tomar işi hiç düşünmeden yapar. Tuhaf bir ruh halimiz var. Sokaklarda kuralsızlık diz boyu. Ne esnafa güvenir olduk ne de komşuya. Hoş ben İstanbul bazında konuşuyorum. Ufak il ve ilçelerde insan ilişkileri ne boyuttadır bilmiyorum. Yaşı geçmiş olanları bu saatten sonra eğitmek zor. Önemli olan yeni nesli güzel yetiştirebilmek. Yaşı geçmiş olanlara hiçbir şey yapılamaz mı? Elbette yapılır; medya kanallarıyla insanların bilinçlenmesi, en azından bazı şeylere devam edenlere tepki göstertecek duyarlılığı sağlamak gerekiyor. Hayvan sevgisi konusunda (biraz aşırıya kaçıldığını düşünsem de) bu sağlandı. Hâlâ hayvanlara zulmediliyor fakat en azından insanlar böyle bir şeye denk geldiği zaman tepki göstermesini biliyor. Bir şeylerin değişeceğine inanıyorum ama bir an önce toparlanmamız gerekiyor. İşin en başında şu çorba ettikleri eğitimi adam akıllı bir sisteme oturtmaları gerekiyor. Uluslararası istatistiklerde eğitim durumumuz ortada, toplumsal hayatta durumumuz ortada. Umarım bir şeylerin değişmeye başladığı günleri şu gözler görür.
11 Kasım 2018 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder