30 Mart 2016 Çarşamba
Zamanın Çocukları 2
Aslında dün farklı şeyler yazmayı planlıyordum fakat konu dallanıp budaklandı. Yazımın sonunda fark ettim ki konu bambaşka yerlere gitmiş. Neyse, bugün bare konudan sapmadan yazmaya çalışacağım. Gelişen teknoloji ile beraber önümüze konan cihazlar, genellikle en aptal insanın bile rahatça kullanabileceği kolaylıkta ürünler olarak karşımıza çıkıyor. Ne bileyim ekran teknolojisi, işlemci vb. donanım ürünlerinin gelişimi falan. Eskiden Nokia 3210'da mesaj yazmaya girene kadar o ekranda bir sürü yere girmek gerekiyordu. Şimdi ise ana menüye eklenen bir kısayolla rahatça sms tarafına geçilebiliyor. Ben bilgisayarı Windows 95 ile tanıdım. Etrafımda bilgisayarı bilen çok insan olmadığından ve bugünkü gibi yaygın bir kullanıma sahip olmadığından bir çok şeyini kendim bozarak öğrenmek zorunda kaldım. Bir yazıcı kurmak, bir modem kurmak zor işlerdi. Sürücüsünü kur, bilgisayarı yeniden başlat, haydaaa sürücüyü görmedi falan derken bazen insanı çileden çıkarırdı. Bu durum atariler için de geçerliydi. Ben çok kol tamir etmişimdir. 0(sıfır) elektrik ve elektronik bilgisiyle en azından kopmuş bir kabloya lehim atmayı öğrenmiştim. En olmadı belki basit bir hatadır diye kolun veya cihazın içini açardım. Aslında eskiden "tamir etme" denen bir kavram vardı. Ustaya veya tamirciye bırakmak son çareydi. İki, üç sene önce torbalar dolusu Chip, Pc World vb. dergileri atmıştım. O zamanlar bilgileri hep o dergilerden öğrenirdim, gelişen teknolojiyi o dergilerle takip ederdim. Arızayı kendi kendime tamir etme huyu hayatımda bir çok noktada da olumlu anlamda katkı yapmıştır. En azından kafayı çalıştırırdı. Bugünün çocuklarında ise bu meziyetin kaybolmuş olduğunu görüyorum. Son dönemlerde hayatımızın bir parçası olan kullan-at mantığının maalesef araştırmayan, sorgulamayan nesilleri karşımıza çıkardığı kanaatindeyim. Bilgisayarda Google Chrome'u açtıktan sonra arama sayfasıyla gelmeyen ekranı görüpte mavi ekran veren bir sürü öğrencim var mesela. Evinde bilgisayar olmayan bir çocuğu tabii ki anlarım ama evinde bilgisayar olduğunu bildiğim çocuklarda böyle bir şaşkınlığı görmek açıkçası beni üzüyor. Şimdiki çocuklar her şeyin önlerine hazır gelmesine o kadar alışmışlar ki, alıştıklarının dışında bir durumla karşılaştıklarında afallıyorlar, ne yapacaklarını bilemiyorlar. Yani en azından bekliyorum ki kurcalasın. Öyle boş boş ekrana bakıyorlar "ne yapacağım?" diye. Sekme, görev çubuğu, simge durumuna küçültme vb. durumları defaatle atlamama, uygulamalar esnasında unutmuş olduklarından her seferinde tekrar ve tekrar üzerinden geçe geçe anlatmama rağmen hala bir çok öğrenci bu konularda afallayabiliyor. Bu çocukların zekalarında bir sorun olduğunu sanmıyorum. Eve gittiği zaman tabletini açıp direk ana menüde bulunan bir oyunu açıp oynaya başlayacak bu çocuk. Veya eve geldiğinde bilgisayar açılır açılmaz Chrome'a girip hazır gelen arama çubuğuna oyun yazıp ilk gelen sayfaya tıklama işlemi yaparak tüm bilgisayar kullanım limitini doldurmuş olacak. Nasılsa kullandığı yazılım ve cihazlar her geçen zamanda daha basitleşiyor ve kolaylaşıyor. Bir uygulama kullanımı için kafa kullanma ihtiyacı giderek azalıyor. Aslında bu hayatımıza giren her türlü elektronik cihaz için geçerli. Televizyon, bilgisayar, telefon, otomobil, beyaz eşya vb. Karşılaştığımız sorunları artık kendimiz çözmüyoruz veya karşımıza gelen durum için farklı çözümler üretmeye çalışmıyoruz. Ben bu durumun hayatın pratiği içerisinde bizlere oldukça olumsuz bir geri dönüş yaptığına inanıyorum. En basiti bir ödev araştırırken Wikipedia sayfasından kopyala-yapıştır yapıp ödev yapmış oluyorlar. İlkokulda ödev hazırlarken kafam kadar ansiklopediyi açar, oradan ödevi hazırlamaya çalışırdım. O hazırlama esnasında ister istemez başka konuların resimleri dikkatimi çeker, o resimlerle alakalı başlıkları da okurdum. Aslında en sinir olduğum konulardandır "biz böyle yapardık, şimdikiler peee" lafı ama eğri oturup doğru konuşmak lazım. Gittikçe hayatımız otomatikleşiyor. Kafayı kullanmamız gereken şartlar azalıyor ve karşımıza her şeyin hazırını bekleyen, kendinden bir şey ortaya koymayan çocuklar yetişiyor.
29 Mart 2016 Salı
Zamanın Çocukları
Bir belediye kurumunda yaklaşık 2 senedir bilgisayar öğretmeni olarak çalışıyorum. Yazı yazmaya tekrar başlamamın devamında büyük ihtimal bu konularda yazı gireceğimi tahmin ediyorum. Öğretmenlik yapmak hiç hayalimde olmayan bir işti. Ne yapacağım hakkında fikrim yoktu. Öyle böyle derken 2 seneyi devirdim. Çocuklarla muhabbetimin iyi olduğunu düşünüyorum. Yani geçen şu 2 senedir tarafıma herhangi bir konuda hiç şikayet gelmedi. Zaten bilgisayarla oyun oynama noktasındaki ortak zevkler sayesinde çok zorlanmadım. Şunu belirtmeden edemeyeceğim ki Allah MEB okullarında 30-40 kişilik sınıflarda öğretmenlik yapmaya çalışanların yardımcısı olsun. Bazen internet üzerinde öğretmen maaşları konusunda konuşulanları görünce üzülüyorum. Elbette her işin zorluğu vardır fakat bir araba çocuk ile uğraşmak emin olun çok zor ve zahmetli bir iş. Evet, ağır yük taşımıyorsun falan ama sorumluluğu ve kontrolü sağlama çok zor. Arada bir aklıma geldiğinde tebessüm ettiğim bir konu var ki o da üniversiteye kadar olan eğitim sürecinde, hocadan saklandığımızı, bizi görmediğini zannederek yaptığımız bir çok eylemin aslında nasılda kabak gibi öğretmen gözüyle görüldüğünü keşfetmiş olmamdır. Oğlum her şey kabak gibi ortada la!
Başlığı "Zamanın Çocukları" olarak attım. Bizler, belli bir gelişim evresinin getirdiği yeniliklerle yetişkinliğe adımlarımızı attık. Tabii ki yetişkinlik evresine geçince bazı şeyler oturmuş olduğundan yeni gelişim evresinin getirdiği yenilikleri pek takip etmiyoruz. Hani derler ya "bizim zamanımızda böyle bir şey yoktu" diye. Ben bu lafı anlamıyorum işte. Yahu yoktu ama şimdi var. Evet, kültürel bakımdan gelinen noktalar eleştirilebilir, yeni neslin kitaplarla çok haşır neşir olmaması gibi şeyler konuşulabilir. Bunu anlarım ama arkadaş çocukların yapıp ettikleri üzerinden "bizim zamanımızda böyle bir şeyi yapmayı aklımızdan ucundan bile geçirmezdik" lafları nedir anlamıyorum. İnsanlar büyüyünce kendi çocukluklarını unutuyorlar. Tamam, yapamıyordun; yani sana o eylemleri yaptırtmamaları doğru bir davranış mıymış ki sen yapamadığınla övünüyorsun ve çocuk o eylemi yaptığı için söyleniyorsun? Elbette çocuğa bazı sınırlar çizmek gerekli ama ben bunun fazla abartıldığını düşünüyorum. Adı üstünde, çocuk. Koşacak, düşecek, hata yapacak... Yanlışı veya doğruyu öğretmek katı kurallarla kafasında vura vura mı dikte etmek doğru yoksa o eylemi gerçekleştirdiğinde olumlu veya olumsuz yönde ne gibi sonuçlar doğacağını izah etmek mi doğru? Ben ikinciden yanayım. He, çocuk anlamamakta direniyorsa yaptırım uygulanmalı. Mesela çocukları serbest bıraktığım vakitlerde çocuk haddinden fazla ses çıkarıyor ise bir, iki, üç uyarıdan sonra baktım dinlemiyor, bilgisayarımda kurulu olan programla bilgisayarını kilitliyorum. Oyununun yarım kalacağı endişesiyle mum gibi oluyor. 5-10 saniye sonra ekranını açıyorum ve bir daha gürültü yapmıyor. Aslında gürültüden kastım fazla sesli bağırışmaya başlamaları. Yoksa ille sınıf kütüphane sessizliğinde olacak diye bir gayretim yok. Diyorum ya çocuk bunlar. Konuşacak. Engelleyemezsin. Susturacağım diye kasmanın anlamı da yok. Ben fazla rahatım herhalde bu konularda. Mesela mahalleden arkadaşlarla takıldığımız bir çay bahçesi var. Orada çalışan ağabeyin oğlu bazen babasına yardıma geliyor. Çocuk hal ve hareketleriyle biraz tuhaf bir tip. Ben bunu çocuğun zekasına yoruyorum. Tabii ki her tuhaf hareketlerde bulunan zekidir diye bir şey yok ama bence fazla zeki bir çocuk. Neyse, orada oturan herkes çocuğa bir şekilde gıcık oluyor. Çocuğunda umurunda değil. Yanımdakilerde devamlı kovma derdinde. Ben ise dersimde böyle çocukları arıyorum. Ciddiyim! Sınıfta put gibi oturup ders dinleme dışında başka faaliyeti olmayan çocuklarla emin olun acayip sıkıcı geçiyor. Aralarında bir kaç orjinal tip olacak ki derste makara da olsun. Yok öğretmen çocuklarla fazla muhabbete girerse çocuk cıvır, fazla sevgini gösterme falan bunlar nasıl bir aklın ürünü anlamıyorum. Diyorum ya çocuk la bu cıvıyacak tabii ki. Öğretmenin mümkün mertebe arkadaşmışcasına öğrenciye yaklaşması gerektiği taraftarıyım. Yeri gelir soğuk espri yapıp öğrencilerle tiksinme bakışları yaparım, yeri gelir yaşı biraz daha büyük olanlarla kantır atarım, yeri gelir Transformice oynarım, yeri gelir özür dilerim, yeri gelir aklıma gelmeyen bir hususu veya bilmediğim bir şeyi çocuklara sorarım. Kademe grubum var mesela. 2 senedir benim öğrencim olupta muhabbetimin diğerlerine nazaran daha iyi olduğu çocuklar. Allah var kafaları da çalışıyor. Hatta bunlardan iki tanesi üstün zeka belgeli çocuklar. Ağabey-kardeş hemde. E yeri geliyor kafamın basmadığı bir şeyde bu çocuğa danışıyorum. Bunun bana bir şey kaybettirdiğini kesinlikle düşünmüyorum. Bu üstün zekalı çocuk her gün okul çıkışı yanıma geliyorsa, okulda yaşadığı sıkıntıları içinde tutmayıp bana anlatıyorsa ben bu çocuğun kalbinde yer etmişim. Geçen gün abuk bir işle uğraşıyordum. "Hocam işsiz misiniz hayırdır?" dedi. Yapmaya çalıştığım şeyi anlatınca beraber herhalde 10 dakika katıla katıla gülmüşüzdür. Dediğim gibi öğrencilerle böylesine bir muhabbete girmek ne bende bir şey eksiltiyor ne de çocukta şımarmaya yol açıyor. Hep kendimden bahsetmiş gibi oldum ama aslında ben hep öğrencilik hayatımda görmek istediğim bir öğretmen modelini yaşatmaya çalışıyorum. Böyle olmaya kasmıyorum. Geçmişten bugüne tabii ki sevdiğim ve saygı duyduğum bir sürü öğretmen tanıdım ama ilkokulda neredeyse hiç saygı duyacağım bir öğretmene denk gelmedim. O yüzden şuraya bağlayacağım, çocukların en önemli aşamalarından biri olan ilk ve ortaokul çağlarında onların öğretmenliğini yapacak insanların bence çok ciddi elemelerden geçirilerek alınması gerekiyor. O yaşlar çocuğu kazanabileceğin veya kaybedebileceğin yaşlar. Lise devresi süresince kanaatimce öğrencide çok büyük bir değişim meydana getirilemez çünkü az çok çocukta bir karakter ve yapı oturmuş oluyor. Aslında yazacağım çok şey var. Başka bir konu üzerine yazı yazacaktım ama yazdıkça konu başka yerlere kaydı. Sonra devamını getiririm.
Etiketler:
çocuk gelişimi,
çocuklarla iletişim,
eğitim,
iletişim,
öğretmenlik
Youtube ve Oyun Kanalları
Bugünlerde beğendiğim bilim-kurgu filmlerini bir video ile Youtube'da yayınlamayı düşünüyorum. Nedense bugünlerde bir şeyler yayınlama merakı başladı. Tabii ki insan bir şeye merak salınca ister istemez merakın olan konuyla alakalı konuşulanlar kulağına daha fazla gelmeye başlıyor. Özellikle 10 yaş üstü çocuklarda oynadıkları oyunların videolarını yayınlama bayağı popüler. Bu tip şeylerle meşgul olmaları aslında hoşuma gidiyor. Tabii ki derslerini etkilemediği sürece fakat bir yandan da sinir bozucu buluyorum :) Mesela oynadığım oyunda takıldığım noktayı çözmek veya satın almaya niyetli olduğum bir oyunla ilgili inceleme videosu izlemek istediğimde bir çocuğun anlatımına denk geldiğimde ayarım kaçıyor, oyundan soğuyorum. Allah'tan şu anda takıntılı oldukları oyunlar sınırlı. Gözlemlediğim kadarıyla Minecraft, Lol, First Blood veya CS:GO üzerinden gidiyor. Mass Effect Andromeda çıktığında bu oyuna saran ufaklıklar görmek istemem piyasada. Oyundan soğurum falan.
27 Mart 2016 Pazar
5 Sene geçmiş
Az evvel aklıma bir blog sayfam olduğu geldi. Hevesle üç beş bir şey yazmaya başlamış, sonra bırakmışım. Şöyle bir yazdıklarımı gözden geçirdim. Hacı cidden hayal gücüm fena değilmiş. Yaşlandıkça sanki o hayal gücü geriliyor. Olgunlaşma sürecinden olabilir mi bilmiyorum. Hoş gene o yazıları yazarken 21-22 yaşlarındaydım. Gene olgun olmam gereken yaşlarmış. Hoş geldik 27'ye hala olgun olup olmadığımı bilmiyorum. Bu yaşta iyi taklit yaptığım ortaya çıktı mesela. İnişli çıkışlı abuk bir üniversite macerasından sonra eşek kadar olduğum kanaatiyle işe girdim. İş yerinde haddinden fazla orjinal tip olunca muhabbetler esnasında milletin tiplemeleri bende taklit olarak ortaya çıkınca insanlar mimiklerini saklar oldu. He birde önceki yazılarımda bazı imla ve kelime yazım hatalarını çokça yaptığımı fark ettim. Hoş şimdi gene çokça hata yapıyorumdur belki ama kendi yazım bilgim dahilinde öncekiler fazla gözüme battı. He birde Affiliate Marketing'le fazla kafayı kırmışım. Boş işler demek doğru olmaz ama şu var ki Türkiye'de bu iş yürümez. Yurtdışı için çalışılacaksa çok sağlam bir İngilizce ile yapılması gerekiyor. E üniversite hazırlık ingilizcesiylede iş yapmaya kalkarsan millet tınlamaz. İş bulup çalışın kardeşim!
Bu ergenleşme sürecindeki yeni nesilde bir Amerikan Güreşi ve John Cena hastalığı gözlemliyorum. Sebebini bilen?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)