8 Aralık 2010 Çarşamba

İnsanlar

Gene taktım kafaya... Bu insanoğlu gerizekalı, bunun sonucuna çok pis vardım.Yolda yürüyorsun salak bir topluluk mağaza vitrinindeki ürünlere bakıyor.Olay ne kadar masum ve temiz kalple yapılıyor gibi gözüküyor değil mi ? Olay burada başlıyor zaten.Vitrine bakan güzel kardeşim tamam vitrine bakman gayet doğal belki birşey beğendin veya ileride almayı hayal ediyorsun ama sağından-solundan arkandan insan geçtiğinin farkına varsan çok güzel olacak.Hele bazı yerlerde kaldırım dar oluyor, yol ise araba yoğunluğu yüzünden yürünmeyecek durumda iken sen kalk 10 kişilik bir grupla koca kaldırımı işgal et bir öne bir arkaya ne yaptığını anlamadığım bir şekilde hareketlerde bulun. Sonra kaldırımın iki yönünde sizin aranızdan sıyrılmaya çalışan bir sürü insan.Hani çok nadir rastlasam diyeceğim olur arada ama kardeşim hiç mi adam gibi vitrine bakana rastlayamam?Sonra arkasından geçeyim derken çarpar sana bir de sana bağırınmaya başlar.Tabi cevabını alıyor o ayrı mesele.Bu kadar salak olmanız için size ne teklif edildi kardeşim?

 Kırmızı ışıkta geçen gerizekalı yayalar ise olayın başka bir boyutu.Evet kırmızıda geçmenin bile bir adabı vardır.Araba gelmiyorsa geçersin veya trafik adım adım ilerliyordur arabalar arasından sıvışarak kaybolursun ortadan.Araba kullanıyorsun ve sana yeşil yanıyor.O sırada ise yayaya kırmızı yanmış oluyor veya zaten bir önceki araç trafiği için yayaya hala kırmızı yanmaya devam ediyor.Hızını almışın açıktan alıp yola girecen bir bakıyorsun biri koşarak önüne atlamış ve az daha ezeceğini düşünerek sana bağrınıyor.Kardeşim bana sarı sonrasında yeşil yanmış, vitesi bire atmışım araba anca kalkıyorda o yolu dönüyorum ve sen salak salak bekliyorsun.Tam ben yola gireceğim ve nasıl bir mantıksa hızımı almışken karşıya geçmeye kalkışıyorsun ve bana bağırınıyorsun.Bu gerizekalılık değildir de nedir?Teyzeler bu konuda daha cazgır oluyor.Genç olanlar zaten hata yaptığının farkında oluyorda teyzecim sen bir çeneni açsan dünyanın nasıl oluştuğunu anlatacak bilgiye sahip olduğunu bile iddia edecek kadar bilgine güvenirsin de iş bu mevzuya gelince niye salaklık duygularını açığa vurup birde hatanın üstüne pişkin pişkin bana bağırıyorsun?Sana bağırınca daha da delleniyorsun ve sonra hatanı yüzüne vurdukça yüzün kızarıyor.Değdi mi şimdi bunlara?Biraz daha önce yola atlasan zaten ancak araba vitesi kavrayacakta kalkacak.On kere geçersin karşıya.Neyse uzatmayayım bunu sinirlerimi boşalttım iyi geldi :) Bu etiketleri google da kim arayacaksa bende yazıyorum işte :)

24 Eylül 2010 Cuma

MRM Hikayelerinden Derlemeler -4-

MRM Destanı.O ne büyük bir destandır ki nice koç yiğitlerin kanındandır.Bir kahraman doğuyor bu destanda.Gözlerini ileriye dikmiş korkusuzca düşmanlarını izliyor ve plan hazırlıyordu.Ordusu bulgar askerleri tarafından ablukaya alınmış hareket imkanı kalmamıştı.Kımız kaynakları tükenmek üzereydi.Ölmek onun için bir anlam ifade etmiyordu.Savaşın en sıcak dakikalarında düşman süvari birlikleriyle piyadeleri dağıtırken, türk okçuları süvarileri geri çekilmeye zorluyordu fakat başaramıyorlardı çünkü kendi askerleri de bu esnada ölüyordu.Kargılı askerler süvarilerin etkinliğini azaltmayı başarmıştı.Düşman sayıca üstündü fakat MRM savaşın seyrinin sayı üstünlüğünde olmadığını çok iyi biliyordu.İnanmıştı ve azimliydi.Düşmanı alt edecekti.Kargılı askerler bir yandan süvarilerle uğraşırken bir yandan da düşman oklarıyla ve askerleriyle cenk halindeydi.Ortalık kan gölüne dönmüştü.
MRM'nin üstün savaş sanatını ortaya koyma vakti gelmişti.Geri çekilme emrini verdi ve bütün askerler arkalarındaki tepeye doğru koşmaya başladılar.Aslında MRM'nin görünenden fazla ordusu vardı.Geri kalan kısmı tepelerin arkasında kalan ormanlık alanda saklanıyordu.MRM işareti verdi ve haber ablukaya rağmen saklanan askerlere ulaştı.Bu sırada var güçleriyle ablukadan sıyrılıp tepelere doğru koşarken türklerin kaçtığını zanneden düşman birliklerinin kendilerine olan güvenleri arttı ve onları kovalamaya başladılar.Tüm bu karmaşa içerisinde MRM tepenin en üstüne ulaşmayı başardı.Güneşi tam arkasına almış simsiyah renkteki atıyla adeta gövde gösterisi yapıyordu.MRM rüzgarı önüne alarak pelereniyle heybetli bir şekilde düşmana korku vermeye yetiyordu
MRM tüm ihtişamıyla tepede düşmanın gelişini seyrediyordu.Bulgarlar savaşı kazanma düşüncesinin verdiği güvenle düzensiz bir şekilde kaçan askerleri kovalamaya başlamışlardı.Murat kılıcını kaldırdı ve hücum emrini verdi.Tepelerin arkasından MRM'nin askerleri ölmeye koşuyorlardı.Sağ ve sol uçlar daha hızlı koşuyorlardı.Düşmanın bu düzensiz hali tamda MRM'nin beklediği gibiydi.MRM'nin emrettiği şekilde askerleri hilal taktiğiyle düşmanı ortalarına almaya başladılar.Düşman birlikleri büyük panik halinde kaçmaya başladılar ama çoktan etrafları sarılmış ve MRM'nin askerleri bütün coşkularıyla saldırıyordu.Yaklaşık yarım saat içerisinde 2000 düşman askeri hayatını kaybetmişti.
Mağlubiyet mi? Onun lügatında olmayan bir kelime.Ya galibiyet ya ölüm.Büyük bir galibiyet kazanmıştı MRM.Destan yazmıştı tarihin tozlu sayfalarına.Deli demişlerdi.Kazanamazsın demişlerdi.MRM ise kendisine karşı çıkanlara çok güzel bir cevap vermişti ''Korku mağlubiyetin ilk adımıdır.Ben korkmuyorum.Mağlup olmayı düşünmek yenilmenin ikinci adımı.Ben anlamını bilmiyorum.Ölümden kaçmak yenilmenin üçüncü adımı.Ben ölüme gidiyorum.Sizce ben yenilir miyim?'' Ardından çıkmıştı yollara ve dünyanın gördüğü en büyük destanı ''MRM Destanı''nı yazmıştı.

12 Eylül 2010 Pazar

MRM Hikayelerinden Derlemeler -3-

Gün geçmiyor ki Murat'ın başına bir iş gelmiş olmasın.Sizlere bugün Murat'ın başka bir hikayesini aktaracağım.Yıl 2009(MHP nin 40. yılı).Nisan ayının ılıman günlerinden biriydi.Havanın güneşli olması Murat'ın güne güzel başlaması için iyi bir nedendi.O da bunu fırsat bilip günün tadını çıkarmak, gününü güzel geçirmek istiyordu.Kuşların cıvıltısı onu başka dünyalara götürüyor, denizin kayalara vuran sesleri onu hayatla ilgili derin düşüncelere sevkediyordu(gülhane parkı ve kayalara çok odaklanılmasın:) ).O gün canı Gülhane Parkı'na gitmek istiyordu.Güzellik banyosunu yapıp yüzünü jojova taneleriyle yağlardan arındırıp Gülhane Parkı yollarına düştü.Otobüste oturmuş dışarıyı seyrederken yaşlı bir amca Murat'a dayamaya başladı.Murat amcaya ters ters baktı fakat amca oralı bile değildi.Her dakika amca Murat'a daha çok yükleniyordu.Yer isteyecek olsa zaten verirdi ama otobüs zaten boştu ve amcanın yer istemesi Murat'a mantıksız geliyordu.Murat sinirlerine hakim olamadı ve amcayı iterek düşmesine sebep oldu.Amca yere yığıldı ve başına aldığı darbeyle hayata gözlerin yumdu.Murat, korku ve panik içindeki yolcuların olayın şokunu atlatamamalarını fırsat bilerek kaçmayı başardı.Eşgalini bütün otobüsteki yolcular tanımlayabilecek kadar yakından görmüşlerdi.Murat için sakin ve huzurlu geçmesi planlanan gün adeta kabusa dönüşmeye başlamıştı.Daha sonra çıkan haberlerde ise ölen amcanın aslında kandilden gelen emirleri altında bulunan örgüt üyelerine ileten bölgeden sorumlu başkan olduğu açıklandı.Bir yanda Murat'ın fotoğrafları diğer yandan ölen başkanın fotoğrafları televizyon ve gazetelerde boy göstermeye başladı.Artık sadece polis değil örgütte Murat'ın peşindeydi.Murat'ın korkusu yoktu fakat örgütün eline düşmekte istemiyordu.O yüzden ülkesinin emniyet birimlerine teslim olmadan önce örgütle mücadele etmek istiyordu.Gazi Mahallesi'nde başkanın ölümüne olan öfke sokak çatışmalarına dönüşmüştü.Molotoflar adeta yağmur gibi sokaklarda insanların üzerine yağıyordu.Emniyetin bu kadar büyük olaylarla başa çıkabilecek gücü yoktu ve devreye ordunun girmesi zorunluluğu doğmuştu.Olaylar gün geçtikçe büyüyordu ve sokaktaki olaylar artık iç savaşa dönmüştü.Ülke çok zor zamanlardan geçiyordu.Bu olaylar sırasında ise Murat saç sakal birbirine karışmış suratı tanınmaz halde sokakta çöplerden, kıyılardan,köşelerden bulduklarınla karnını doyuruyor, su ihtiyacını şadırvanlardan akan suyla gideriyordu.Bu olaylarda ise Murat tv ve gazetecelerde kahraman olarak ilan edilmeye başlamıştı.Murat artık ülkenin kahramanıydı.İç çatışmada örgüte karşı örgütlenen sivil hareketlerin karargahlarında Murat'ın boy boy resimleri direnişçiler için adeta gurur ve vatanın sembolüydü. Bunun yanında Murat'a tapan dini örgütlenmeler ortaya çıkmış, işler artık iyice içinden çıkılmaz bir duruma girmişti.Murat'ı ise bunca zamandır ortalarda olmaması medya için ayrı bir kafa karıştırıcı soruydu.
Murat ise bütün bu olaylardan bi haber kendi hayat mücadelesini çok zor şartlar altında devam ettirmeye çalışıyordu.Murat dininin mensuplarından biri yoldan geçerken Murat'ı gördü.İlk başta tanıyamadı ve onu sadece fotoğraflarından biliyordu.İyice süzdükten sonra o gariban adamın aslında Murat olduğunu anlayınca heyecanından bayıldı.Murat onu kulübesine sürükleyerek götürmek zorunda kalmıştı.Adam kendine gelip Murat'ı görünce tekrar bayıldı.Murat bunun üzerine 'amaaaan banane be' diyerek adamı kulübesinden uzak bir köşeye bıraktı.Adamın ayılır ayılmaz ilk işi Murat'ı gördüğünü anlatmak ve gördüğü yer civarında Murat'ı aramak olmuştu.Murat'ın saç ve sakallı halinin robot resimleri Türkiye'nin her bir noktasına dağılmış herkes birlik olmuş Murat'ı arıyordu.Murat ise bir kere bulunmamayı kafaya takmıştı ve onu kimse bulamayacaktı.Murat artık geceleri hareket ediyor ve insanlardan uzak yerlerde bulunmaya özen gösteriyordu.Edirne'ye kadar tabana kuvvet gidip Bulgaristan sınıra varmıştı.Artık kurtulmanın tek yolu Bulgaristan sınırını geçmekti.Nerden aklına estiyse tünel kazıp sınırın öteki tarafına geçme kararını aldı.Haftalarca süren çalışmalar sonunda Murat Bulgaristan sınırının altından tünel kazmayı başarmış ve sınırın öteki tarafından çıkabilmişti.
Sınır polislerince anında yakalanan Murat'ın kimliğini görünce ufak bir sorgudan sonra serbest bırakılmıştı.Murat bunların olmasını istememişti.Bulgaristan'da ismini değiştirmek üzere müracaatta bulundu ve kısa bir sürede yeni bir isim ve soyisimle hayatının geri kalanını geçmişinden saklanarak yaşamaya başladı.Yeni kimliğinde ki fotoğraflarında bakışlar ve o bakışlardaki derin hüzün ve ayrılıklar rahatça gözlerinden okunur.Halbuki sadece Gülhane Parkı'nda ağaçlarda öten kuşların cıvıltısını dinleyecek, denize karşı çayını yudumlayacaktı.İşte hayat böyle birşey dostlar.Murat'ta olsanız hayat istediğiniz şekilde ilerlemiyor.

7 Eylül 2010 Salı

MRM Hikayelerinden Derlemeler -2-

Puslu ve soğuk bir İstanbul gecesiydi(böyle bir giriş çok etkileyici gibi duruyor değil mi? ).Görünenin ardındakiler onu ilgilendirmiyordu.Korkusu ve endişesi yoktu çünkü o görünmeyeni görebiliyordu.İşte onu gönüllerde lider yapan şeyler belki bu özellikleriydi.Bu kasvetli ve soğuk gecede Elm Sokağı'nın dar ve dik yokuşunda sadece kendi ayak sesleri eşliğinde aşağı yürürken yolda Hulk ile karşılaştı.Ufak bir selamlaşma sonrasında eski mahalle arkadaşı Hulk'ta bir gariplik farketmişti.Gremlinlerin sokağına hızlı bir şekilde yürüyordu.Murat onu ilk gördüğünde garipsemişti ama 'Amaaan banane be' diyerek yoluna devam etmeyi tercih etmişti.Ertesi günün sabahı yatağından bütün mahalleyi inleten siren sesleriyle uyanıverdi.Robocop'un başını çektiği polis birimleri gremlinlerin sokağına doğru hızla yol alıyorlardı.Murat merakına yenik düşüp gremlinlerin sokağına gitti.Gördüğü şeyler onu hayrete düşürmüştü.15 gremlin kafalarından ezilerek öldürülmüştü.Bu olaya çok üzülmüştü çünkü öldürülenlerden biri hergün alışveriş yaptığı Bakkal Nuri Amca'ydı.Cenaze Minas Tirith Merkez Camii'nden kalkacaktı ve Murat cenazeye katılmayı bir komşuluk vazifesi olarak görüyordu.Cenaze ikindi namazına müteakip camii avlusunda kılınacaktı.İkindi namazını kılıp cenazeye geçildiğinde ise Hulk'u da cenazede gördü.Önce karışmak istemedi lakin bu olayların sorumlusu olarak Hulk'ı görüyordu.Evet Murat için o bir katildi.15 gremlini acımadan öldüren soğukkanlı bir katildi.Sinirlerine hakim olamadı ve birden Hulk'ın üstüne atladı.Koca adamı o çelimsiz haliyle iki dakkada yere sermişti.Adeta deli kuvveti vardı.Cenazedekiler ikisini zor ayırmıştı.Murat haykırıyordu 'işte katil! işte katil alın bunu bu kadar duyarsız olmayın ben şahidim' diye.Kalabalık şaşkındı ve galeyana gelmişti.Bütün kalabalık adeta savaşçı karıncalar gibi Hulk'un üstüne atladı.Bu sırada gaza gelmiş bir gremlin tabutun üstüne çıkıp Hulk'ın üstüne çakma converse ayakkabısını attı.Kalabalıkta tam hedef alamadığı için ayakkabı Murat'ın kafasına çarptı ve Murat orada bayılıverdi.Murat çağırılan batmobile ile hastaneye kaldırıldı.Kendisine geldiğinde hiçbirşey hatırlamıyordu.Adını dahi unutmuştu.Halbuki bu cinayeti çözebilecek tek kişi oydu ve o bütün hafızasını kaybetmişti.Doktor Octo Octavius ilk müdahalenin ardından Murat'ın ev istiharatine çıkmasını ve ilk bir ay mümkünse evden çıkmamasını tembihlemişti.Murat'ın kardeşi olan Muhammed Murat'ı aldı ve evine götürdü.
Murat kendi sağlık sorunlarıyla uğraşırken katil ortalarda cirit atıyordu.Cenazede olanlar bütün gremlin mahallesinde duyulmuş, polis gremlinlere sakin olmaları konusunda baskı yapıyordu.Hulk çok zeki biriydi ve arkasında tek bir kanıt dahi bırakmamıştı.Aradan neredeyse on ay geçmesine rağmen Murat'ın hafızası yerine gelmemişti.Muhammed ağabeyinin iyileşmesi için önce Amerika'ya sonra Avrupa'ya ve en son doğu da Çin,Tibet,Vietnam yollarında şifa aradı fakat kimse derdine derman olamadı.Çareyi en son olarak Dagobah'taki çok kişinin bildiği, lakin çok az kişinin itibar ettiği Üstad Yoda'da aramak üzere yola koyuldu.Yolculuk uzun ve tehlikeliydi.Yolda birçok Wraith ve Ori gemileriyle uğraşmak zorunda kaldılar.Öyle böyle derken sağ sağlim Dagobah'a ulaşmayı başarmışlardı.Üstad Yoda hemen tedaviye başlaması gerektiğini anlamıştı.Muhammed'e ilaçlar için lazım olan listeyi verdi.Listede 'maymun kılı, deve hörgücü, wraith enzimi, sansar sütü, t-rex yumurtası ve pars pençesi' vardı.Muhammed endişelenmeye başlamıştı çünkü listedekileri bulmak zordu ve Üstad Yoda'nın garip hallerinden dolayı ondan çekinmeye başlamıştı.
Gel git yaparken bütün listeyi tamamlayıp Üstad'a getirmeyi başarmıştı.Üstad iki tatlı kaşığı maymun kılını kaynayan suya attı ve suyu deve hörgücünün içine boşalttı.Kepçeyle geri kalan malzemeleri de karışımın içine katarak hepsini içti.Muhammed şaşkındı. ''Üstad n'aptın sen? Ben bunca malzemeyi sen içesin diye mi getirdim?'' diyerek birden bütün heybetiyle ayağa kalktı.Üstad Yoda bunları kendi romatizma ağrıları için istemişti çünkü bu ağrılarla tedaviye geçemeyecekti.Ağrıları geçtikten sonra eline bir odun aldı ve Murat'ın kafasına güçlü bir darbe indirdi.Murat'ın gözler açıldı ve bütün biyografisini saymaya başladı.Muhammed gözlerine inanamıyordu.Ağabeyi iyileşmişti ve artık cinayet çözülecekti.Eşyalarını toparlayıp tekrar Dünya'ya geri döndüler.Murat'ın artık polise itibarı yoktu.Bu işi kendi çözecekti fakat Hulk'ta bir o kadar zor düşmandı.İlk iş olarak Hulk'ın evine gitmeye karar verdi.Ev terkedilmişti ve hiç eşya yoktu.Burada ipucu bulamayacağını anladığından aramalarını genişletmesi gerektiğini anladı.İkinci adresi ise cinayetin işlendiği yerde gözlem yapmak ve olay mahalindeki görgü tanıklarından bilgi toplamaktı.Cinayeti işleyenin Hulk olduğunu biliyordu ama ona delil lazımdı.
Sokağa gittiğinde herşey olağan gözüküyordu.O sırada gözüne bakkal amcasının cesedinin bulunmuş olduğu yerin yanındaki kırılmış kaldırım taşı gözüne çarptı.Kırılma yönü ve savrulduğu yer Murat için iyi bir ipucuydu ama hala yeterli değildi.Murat hayatında ilk defa belediyenin ilgisizliğine sevinmişti.Gerekli fotoğrafları çekti ve sokaktan ayrıldı.Belirlediği planlar dahilinde üçüncü durağı bakkal amcanın mezarıydı.Bakkal amca mahallenin yaşlı kurdu olup, onun kesin bir kanıt bırakacağından emindi.Gerekli izinleri alarak mezarı açtırttı.Tahminleri doğruydu.Bakkal amca Hulk'un onları öldürmeye geldiğini tahmin ettiğinden göğüsüne bıçakla 'HULK!' yazmıştı.Gene de bu delili yeterli bulmadı.Öyle bir kanıt bulmalıydı ki başka kanıta gerek olmamalıydı.O sırada aklına çok parlak bir fikir geldi.Kendisinin öldüğü haberini etrafa salacak, Hulk bunu duyduğunda rahat hareket etme fırsatı bulacak ve en sonunda Murat'ın içeri atması için beklediği açığı verecekti.Öylede oldu.Aradan 2 ay geçtikten sonra Murat etrafta farklı kılıklarda gezinirken köşede görgü tanığı bir gremlini konuştuğu takdirde işkence edip hem kendisini hemde ailesini öldürmekle tehdit ediyordu.Bunu duyan Murat hemen konuşmaları ses kaydına aldı ve direk Robocop'un ofisine doğru yola çıktı.Delilleri yeterli bulan Robocop Hulk'ı tutuklayıp savcılığa sevketti.Murat bir cinayeti daha çözmenin verdiği keyifle dernekte demli çayını afiyetle içti.

MRM Hikayelerimden Derlemeler -1-

Facebook'ta arkadaş için yazdığım yazıları buradan yayınlama isteği geldi içimden.Nedendir anlamadım

Bir varmış bir yokmuş.Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, develer kurban iken pireler isyanda iken biz reisin beşiğini tıngır mıngır sallar iken Kırcaali'nin köylerinden birinde Murat isminde yiğit bir delikanlı yaşarmış.Bu delikanlı birgün ormana meyve toplamaya giderken ayağı yerdeki dal parçasına takılmış ve yuvarlana yuvarlana komşu köye kadar gitmiş.Murat gözünü açtığında komşu köye geldiğini anlamış lakin köyünden oldukça uzaklaşmıştı.O sırada Murat'ın yanına ak sakallı Gandalf gelmiş.Bismillah diyerek Murat'ı yattığı yerden kaldırmış.''Hayırdır evladım başına kötü birşey gelmiş gibi gel ben seni evimde konuk edeyim '' demiş.Murat ''Teşekkür ederim ak sakallı amca köyümden çok uzaklaştım havada karardı beni nasıl mesud ettiniz bilemezsiniz'' diyerek Gandalf'ın nazik teklifini kabul etmiş.O sıralarda ise bulundukları köyü uruk-hai'ler basmış.
Gandalf Murat'a yerinden kıpırdamamasını söylemiş ve dışarı çıkmıştı.Saatler geçmesine rağmen Gandalf'ın gelmeyişi Murat'ı endişelendirmişti.Derin bir nefes alarak ak sakallı amcasını aramaya koyulmuştu fakat köyde kimse yoktu.İyice korkmaya başlayan Murat kendini güvende hissedebileceği bir yer aramaya koyulmuştu.Saatler geçmesine rağmen kimseyi görmemişti.En iyisi köyüne geri dönmekti Murat için.Yola koyuldu.3 saatlik yürüyüşün ardından Murat köyüne varmıştı lakin köyünde de kimse yoktu.Artık korkunun yerini hırs ve öfke almıştı.Yerler ceset kaynıyor, kanlar toprağın üstünü kaplamıştı.Bu vahşeti yapanlardan hesap sormalıydı.Evinde bulunan okunmuş demir levhaları döküp kendisine kılıç ve kalkan yaptıktan sonra koyulmuş düşmanları aramaya ve halkını geri kalanını kurtarmaya.
Bu kötülüğe bir son verilmeliydi.Yolda yürürken aklında hep ak sakallı amcasının lafları tekrar ediyordu.Şöyle demişti ''Eğer korkuyu sadece bir kelime olarak görmeyip onu ruhuna işlettirirsen işte o zaman kaybedersin''.Murat düşman köyüne varmış ve kendi insanlarının demir kafeslerde tutulduğunu görmüştü.Murat şiddet yanlısı bir insan değildi.Sevgiyle ikna edebileceğini düşünüyordu lakin Uruk'ların umrunda değildi.Sanki sevginin ne olduğunu bilmeyen hayvanlardı.O an bütün korkusunu kenara atıp Allah Allah diye bağırdıktan sonra atlamıştı düşmanların ortasına.Gökyüzünde aniden bir ışık belirdi.Murat'ın üstünde parlayan gözleri yakan bir ışıktı lakin bu ışık sadece içini kötülük kaplayanların gözlerini yakıyordu.Gözleri yanan düşmanlar oracıkta eriyip toprağa karıştılar.Kötülük yok olmuştu ve artık hep iyilerin olduğu yepyeni bir dünyanın kapıları açılmıştı.

6 Eylül 2010 Pazartesi

Darth Emmi

Geçenlerde bizim emminin yolu Mecidiyeköy Astoria'ya düşmüş.Gidelim ne var ne yok dedik.Adam bu yaşında taaaa Amerika'lardan buralara gelmiş.O kadar filmlerini anlatıp entel ayakları yaptıktan sonra gidip bizim emmiyi görmemek olmaz tabii.30 lira gibi bir meblağyı çizgi-romana verdikten sonra ufak bi yutkunma seansı yaşadım ama buna değerdi.İlerde gittigidiyor'dan ve ebay'dan yüksek fiyata satabilirdim.Neyse gittik Dave emmiyi gördük imzasını aldık ve mutlu bir şekilde evlerimize dağıldık.Yalnız ben bu yabancıları takdir ediyorum arkadaş.Adamlar sporsever millet.O yaşına gelmiş adam saatlerce rahat bir şekilde oturabildi.Bizden biri olsa herhalde prostatından dolayı 1 saatlik iş 3-4 saatte biterdi.Geçen fotoğraflarını da gördüm baklavaları götürüyordu mideye.Bizden biri herhalde insülinle anca giderirdi rahatsızlığını.Şaka maka gerçekten çok farklı bir duyguydu.Klasik üçlemede o mekanlarda bulunmuş biri canlı kanlı olarak karşımda duruyordu.Kim bilir o çekimler esnasında neler yaşamıştır.İnsan bir garip oluyor.
Sıra beklerken hemen arkamızda bizden büyük bir abimizle çok güzel muhabbetimiz oldu.İyi bir sinema kültürü vardı ve muhabbet esnasında vakit nasıl geçti anlamadım açıkcası.Buradan selamlarımı iletiyorum.Neyse Star Wars serilerini sevipte sırf üşengeçliğinden gitmeyen varsa çok şey kaçırmış.Üzüldüm sizin adınıza.İlerde benden 1m dolara alırsınız imzalı çizgi-romanını

Seni sevmek günahsa...

Seni sevmek günahsa ben anadan doğma bir günahkarım...  dın dıdı dın dıdı dın dıdı dın dıdı (k.v cendere)(bayağıdır yazı yazmamanın getirdiği bir gaz mevcut şu anda)

Orta veya düşük gelir düzeyli semtlerin özellikle tenha sokaklarındaki apartman girişlerinde merdivenlerin etrafında bazen insanı güldüren, bazen düşündüren, bazen hem güldürüp hem de düşündüren yazılar karşıma çıkıyor.Yok lan salladım ne güldürüyor ne düşündürüyor.Bariz salak birileri tarafından yazılmış.

İstanbul un orta halli bir semtinin orta halli mahallesinde ikamet eden bir T.C. vatandaşıyım.Evden dışarı çıktığım zamanların çoğunda demin bahsetmiş olduğum sokaklardan geçmek zorunda kalıyorum.Mahallemi seviyorum be.Çok renkli lan.Özellikle sokakların köşe başlarını mesken tutmuş kar,kış, fırtına,yağmur vb. doğa zorluklarında bile şapkasını çıkarmayan insanlar beni çok güldürüyor.Onlar ki sadece Allah tan korkan, en büyük aşkları yaşayan vs.vs...... yani anlayacağınız mahallenin bir nevi bekçisi konumundadırlar.Mesela aşağı mahalle onlardan sorulur veyahut sokaktan geçen yabancı biri varsa onun kim olduğunu öğrenmek isterler.Şapka onların üniformasıdır.Zaten önce ki yazılarımdan birinde bunlara giriş yapmıştım.Bu mevzuyu tekrardan niye açtım bilmiyorum açıkcası.Belki bir arkadaşımın başına gelmiş ve bana anlatmış olduğu bir olay bu yazıyı yazmama sebep olmuş olabilir.Ben olayı aktarayım direk:
Arkadaş kendi evlerinin ordaki çay ocağında oturmuş çayını yudumlarken bir yandanda arkadaşlarıyla iki lafın belini kırmaktadır.O sırada bir sokak üstte oturan şapkalı genç yanaşır ve benim arkadaşa selam verir.Arkadaşta tabi refleks olarak ''N'apıyorsun?Nasıl gidiyor hayat?'' diye bir soru yöneltir.Cevap aynen şu ''serserilik yapıyooozzz takılıyoozzz'' hay ben senin ... neyse.
Bu yazıyı böle ulu orta bırakıyorum.Bir sonuca bağlamaya niyetim yok pek.Canım sıkıldı nedense.Sonucu da siz bağlayın.Hade eyvallah

7 Nisan 2010 Çarşamba

Supernatural

Yakın bir arkadaşım uzun zamandır ''abi izle bak manyak bişey.la sen benim kötü bi dizi izlediğimi gördün mü?'' gibi uzun süren uğraşları sonucu boş takıldığım bir vakit izleme hatasında bulundum.'Hata' kelimesini kötü olarak algılamayın.Hata derken yapacağım başka işleri engelleyip sırf Supernatural izleme dürtüsünü teşvik etmesini kastettim.Her dizide olduğu gibi bunda da bazı klişeler var ama  işin temeline bakarsanız bu tarzda film-dizi üreten kültürün temeli ve inanışları farklı olmadığından mecburen aynı temaları kullanmak zorunda kalıyorlar.Tabi Supernatural birçok bölümde bunlardan sıyrılıp doğu efsanelerinden de bazı olayları karşımıza çıkarıyor(anadolu efsanelerinden de birşeyler kullansalar fena olmazmış:) ).Zaten önemli olan diziyi sevmek veya sevmemek.Sevmedikten veya aşırı önyargıyla yaklaştıktan sonra dizideki hataların göze batması daha can sıkıcı olacaktır.Benim gibi diziyi sevenler ise bence dizinin nazarı olarak görecektir.Tavsiyemdir izleyin, izletin.

27 Şubat 2010 Cumartesi

Katsayı Meselesi

Bunca zaman geçti hala bu mesele üzerinde kesin bir sonuca varılabilmiş değil.Kimileri ideolojik görüşlerinden dolayı bu meselenin çözüme kavuşmasını engellerken kimisi de kendi çıkarına düşmediği için bu meseleye karşı çıkmakta.Hadi bir derece bunları anlarım sonuçta kendi çıkarları doğrultusunda hareket ediyorlar lakin sokaktaki insanların (bazı kesimlerin) bu meseleye bu kadar katı bir şekilde karşı çıkmasına anlam veremiyorum.Neyin korkusunu yaşıyorlar, neyin sıkıntısı yaşıyorlar veya bu öğrencilerin üniversiteye girmeleri nerelerine batıyor anlamıyorum.

Adam çok rahat bir şekilde ''bir grup öğrencinin zaten ellerinde olmayan hakkın geri alınması'',''kardeşim o zaman okumasaydın ya da son seneden düz liseye geçseydin'' veya ''dgs var ondan mühendislik var'' diyebiliyorlar.Al o mühendisliği bir tarafına sok.İnsanda objektiflik bırakmıyorlar arkadaş.Adam bütün sene dgs için ter döküyor 160 sorudan 140 net çıkarıyor ama mühendisliğe giremiyor.Şimdi kalkıp ''demek daha çok çalışsa girecekmiş'' diyen çıkar onları da buradan selamlıyorum.

Ben Anadolu Teknik Lisesi mezunuyum.Hazırlık okudum üstüne 4 sene (lise1,lise2,lise3 ve isteğe bağlı devam edilen 12.sınıf[eski sistemde]) elektronik üzerine eğitim aldım.Bu kadar sene bu eğitimi almışım ama bazı akıllı vatandaşlar bana sen elektronik veya onla alakalı dallarım mühendisliğini okuyamazsın diyor.Niye dediğin zamanda ''düz liseye gitseydin'' diye salakça cevaplar verebiliyorlar.Kafanın bu yaşlardaki gibi çalışmadığı zamanlarda sana meslek tercihi yaptırıyorlar.Bu seferde ''madem o zaman bu kadar düşünemiyodun son sene geçseydin düz liseye'' diyorlar.Ne kadar kolay herşey oturduğun yerden değil mi?''Git kaydını aldır yav geç düz liseye böyle bir hakkın var'' gibi oturduğunuz yerden ahkam kesmeyin arkadaş.Kim kimin hayatına müdahale edebilir? Kim bu hakkı veriyor? Yeri geldiğinde en abuk şeylerin bile özgürlüğü için klavye çürüten insanlar mesele bu olunca bir anda ''zaten öyle bir hakkınız yoktu ki bilerek girdiniz niye şimdi bu hakkı arıyorsunuz'' diyerek aslında ne kadar ikiyüzlü olduklarını gösteriyorlar.Bunları söylerkende 'bir grup öğrenci' diye bahsetmiyorlar mı işte o an delleniyorum.Bir grup öğrenci dediğin milyonları ifade ediyor zekası geri toprağım.Bu okullara girerken böyle bir özgürlüğümüzün olmayışı bu özgürlüğü elde etmek için çalışmamamız mı anlamına geliyor? Nedir derdiniz? O zaman hiçbirşeyin özgürlüğünü çıkıp savunmayın çünkü çok komik duruma düşüyorsunuz.Özgürlüğü kısıtlanmış birçok kişi için zaten öyle bir özgürlük olmuyor ama o özgürlüğü bildikleri ve onu kazanmak için mücadele ediyorlar.
Herşeyi geçtim.Yok x niye böyle yok y niye böyle... Burada insanların okuma özgürlüğü kısıtlanıyor.Burada milyonların geleceği için sırf kendi ideolojik görüşlerinden dolayı sınırlama koyuyorsun. Bu nasıl savunulabilir aklım almıyor.İnsanların geleceği için diyorsun ki ''sen bu bu bölümü okudun bu olmak zorundasın'' diyorsun.Hangi akıl, hangi mantık bunu kalkıp savunabilir?
Daha birşey yazmak içimden gelmiyor nasılsa kendi bildiklerini okuyacaklar.Çünkü kendi dünyalarında çok özgürlükçü ve eşitlikçi olan insan evlatları gerçekte bunların aksine çok dar bir düşünce yapısına sahipmiş bunları görmemizi sağlıyorlar.Devam edin...

17 Ocak 2010 Pazar

... 2

İnsanların cinsliğine kafayı taktım arkadaş.Tamam herkes ne yapması ne etmesi konusunda özgürdür fakat bazı tipler var ki Türkiye'nin hangi ucuna gidersen git sanki tornadan çıkmış gibi hepsinin hal ve hareketleri birbirine benzemektedir.Sizlere profil profil bu topluluklar hakkında bilgi vermek istiyorum.

Profil 1 (Dolce&Gabbana Style):
Jöle kullanmayı çok severler.Genelde sakal veya bıyık bırakanlarına rastlanmaz.Saçlarını kısa tutmazlar ama uzunda tutmazlar.Genelde enselerinden uzatırlar.Jöleyi saçlarını acayip şekillerde dikmekte kullanırlar.Nasıl bir saç şekli vermedir ki hayatım boyunca kendi saçımı bir şekilde bir saatten fazla muhafaza edememişimdir ki bu arkadaşların saçı her türlü doğa koşulunda bile bozulmamaktadır.
Üstlerinde genelde sanki özellikle gözünüze sokmak ister gibi D&G yazan çakma t-shirt veya bilimum kıyafetlerle dolaşmak onların şartlarından biridir.İster pantolonlarında ister t-shirtlerinde, kabanlarında, kemerlerinde , şapkalarında her türlüsünden görmek mümkündür.
Yürüyüş şekilleri diğer türlere göre farklılık arz eder.Akrep yürüyüşü diye tabir edilen bir yürüyüşe sahiptirler ve soğuk havalarda cepleri göğüs hizasında olan şeyler giyerler ki ellerini o ceplere sokup her an birine omuz atma eylemini gerçekleştirebilsinler.Genelde birbirlerini 'ammo' diye çağırırlar ki onları böyle de tanıyabilirsiniz.Genelde en az üç kişi olmak kaydıyla grup halinde dolanırlar.Ava çıkmadıkları zamanlar özellikle telekom veya kablo tv kutularının yanları onların yaşam alanlarıdır.Yüzde 70-80 i gibi kesim kafasına şapka takar ve şapkalarının ucunu semaya çapraz bakacak şekilde durur.Bu durum olmazsa olmazlarından biridir.
Facebook profillerinde ait oldukları semtlerle ilgili fan sayfalarını veya gruplarını görmeniz mümkündür.Hele ki o semtin kendi adını taşıyan bir spor kulübü varsa muhakkak o takımın en ateşli taraftarı bunlardır.Kişisel iletilerinde genellikle ''Ceplerde resmimiz alemde ismimiz... , burası x, alayına değil kralına gider...'' gibi asarım-keserim türünden ego depolayan lafları görmeniz büyük olasıdır.Bunun sebebi ise hayatındaki yetersizliğini ve basiretsizliğini bu tip kendince çok büyük gördüğü polat alemdarcık oyunlarıyla eksikliğini kapattığını zannetmelerindendir.

(Kişisel Notum:Bu tiplerden mümkün olduğunca uzak durun.Genelde bu tipler salak oluyor ve her an kavga çıkarmaya hazırlar.Nasılsa gerizekalı oranı güzelim mahallelerimizde fazla olduğundan size karşı çıkacak adam sayısının çoğalması sizi şaşırtmasın.Herkes için kendi mahalleleri kraldır ama aslında ne kadar küçük ve salak bir durumda olduklarının farkında değildirler.Varsın olsun bunlarda bizim renklerimiz, ammolarımız)

Profil 2 (Club Style):
Bu profildeki kesim genellikle maddi durumu profil 1 e göre daha üst seviyededir.Hepsinde olmasa bile genelinde kendine ait bir spor araba vardır.Yaşam alanları oralarda ikamet etmemelerine rağmen lüks semtlerdir.Gündüzleri sıradan bir hayat yaşamalarına rağmen ay göğe yükseldiğinde kendilerini gece klüplerinde bulabilirsiniz.Genel kıyafet tarzları ise gömlek-kot pantolonu ve omuzlarından sallandırdığı hırkanın(veya her ne boksa)kollarını bağlayarak durmasıdır.Son zamanlarda yaptıkları tarz değişikliğiyle beraber genelde kafalarını 3 numaraya vururlar ve bazıları ince ve uzun kravatı değişik renkteki gömleklerinden sallandırırlar.Hayata dair geniş bir bakış açıları yoktur ama sorduğunuzda herşeyi biliyormuş gibi tavırlara girerler.Kendi görüşlerinin dışında yapılan işleri genellikle beğenmezler ve hep bir karşı duruşla ben doğru olanı savunuyorum modunda masturbasyon yapmayı severler.
Facebook ve msn profillerinin kişisel ileti kısımlarında genellikle o an nasıl bir eğlence içinde olduğu veya dün yaşadığı eğlenceli dakikaları diğer arkadaşlarıyla paylaşmayı severler.Fotoğraflarında ise genellikle gece kulüplerinde eğlenirken ki fotoğrafları boy gösterir.Profil dışında ise muhakkak kendi arabalarının fotoğraflarının bulunduğu ayrı bir albüm bulundururlar ve kendi arabalarıyla ilgili her türlü grup ve fan sayfasına üyedirler.

Profil 3 (DJ/Rap Style):
Bu profilin genelde sağa sola pek zararı yoktur.Kendilerine ait dünyaları vardır.Genellikle bol giyinmeyi severler.T-shirtlerinde ''Turkish Underground'' veya ''Underground Rap'' tarzı yazılardan onları tanıyabilirsiniz.Arada bir üç beş birşeyler öğrenmiş ve hemen kendisini DJ ilan eden arkadaşlarıyla beraber üç beş olaylara ve duruşlara karşı çıkan, nefret saçan söz öbeklerini birleştirip hızlı hızlı söylerler ve kendilerini tatmin ederler.Saç ve sakal şekilleri kıyafetleri gibi pek sabit değildir.Belli bir yaştan sonra genellikle bu tip uğraşları bir kenara bırakıp normal hayatlarına dönmeyi tercih ederler.
Facebook ve msn profillerinde genellikle kendi besteledikleri şarkının sözlerinden bir parça görebilirsiniz.Rap ve underground temalı grup ve fanlara üyedirler.Profil resimlerinde genellikle değişik tarzdaki fotoları veya isimlerinin grafiti olarak yazılmış halini görebilirsiniz.
DJ olayı ise başka bir tatmin aracıdır.Üç beş birşey becerebilen herkes kendini DJ görür.Üç beş çalışma yapıp arkadaşlarına gönderirler ve tatmin olurlar.Genellikle aralarında hakikaten başarılı ve çalışmanın hakkını veren insanlar çıkıyor ve onları muaf tutuyorum.

11 Ocak 2010 Pazartesi

...

Aslında ilginç bir başlık açmayı düşünüyordum ama sallayın gitsin üç nokta daha anlamlı duruyor :)

İnsanların salaklığı gün geçmiyor ki beni çileden çıkarmış olmasın.Bugün metrobüse Söğütlüçeşme'den bindim.Son durak olan Edirnekapı'da inmek üzere ayakladım ve kapıya yöneldim.O sırada iki farklı! elemanın muhabbetine kulak misafiri oldum.Konuşmanın duyduğum kadarı şu:
a-Oğlum insanlar koyun gibi birkaç kişi kalktı diye bütün millet ayaklandı
b-Evet abi sürü psikolojisi
O sırada şoför arkaya bakarak ''SON DURAAAAK!!'' diye bağırdı ve bu arkadaşlar biz sade vatandaşların oluşturduğu sürüye katılmak zorunda kaldı.Ne koyun sürüsü insanlarız değil mi son durakta millet iniyor diye herkes iniyor :)
Bugünlerde herkes yapıcı bir eleştiri yapmaktan çok sevmedikleri birşeye saldırarak masturbasyon yapmakla uğraşıyor.Önce kendi gibi masturbasyon klübünden birkaç kişinin yayınladığı bazı paylaşımları okuyor.Önce bir küfür basıyor, herşeyin farkındayım ama diğer salak insanlar hala farkında değil diyerek ego tatminini yapıyor, o da diğer klüp üyesinden geri kalmayıp bunu paylaşıyor ve ardından bütün tatmin limitlerini doldurup masturbasyona başlıyor.HAYDİ ASILINNNN!!!!
Bu olayı bu kadar güzel başka bir şekilde anlatamazdım herhalde.Her okuyan insan zaten az çok bazı konularda fikir sahibi ve aslında neyin ne olduğunu bir şekilde idrak ediyor.Merak etmeyin memlekette tek akıllı ,tek farklı düşünen sizler değilsiniz.Kimi insanı sevebilirsiniz veya sevmeyebilirsiniz beni alakadar etmez.Ben mesela teletabilerin gerçek varlığına inanan biriyim ve onların dünya görüşüne sahibim o yüzden sizden çok daha farklı bakabiliyorum olaylara.Gelmek istediğim nokta şu ki bir fikre, yoruma, söze karşı hakarete geçmeden önce bunların karşıt görüşünü en açıklayıcı bir şekilde ortaya koyun ki karşı tarafa karşı bir üstünlük elde etme çabasında olun.A kişisi çıkmış 10 rakamından 2 yi elde etme yöntemini 10'u ikiye böl, sonuçtan 4 çıkar 1'le topla 2'yi bulursun diyorsa sen çıkıp diyeceksin ki gel kardeşim 10'u 5'e bölelim daha kolay olur diyeceksin.Sen kalkıyorsun ''A kişisi senin ***na koyim böle şerefsizsin 2'ye bölerken kim bilir ne hesaplar peşindeydin'' diyorsun.Ben böyle adama direk salak derim.Madem çok akıllısın git o adama niye 5'e bölerek sonucun bulunması gerektiğini anlat ki senin haklı olduğunu anlasın.Zaten herkes niye o adamın 2 ye bölerek başladığını biliyor ama sen böyle salak salak hareketlerde bulunduğun için 2 ye bölme adama daha yatkın geliyor.Aaaaaaaaa en büyük olayı unutmuşum:( Tabii ya sen adama hakaret etmeyip herkesi salak yerine koymazsan o cücük kadar egonu nasıl tatmin edip masturbasyonunu yapacaksın.Öyle yapacaksın ki millette arkandan alkış tutacak, vay be diyeceksin kendine.İyi valla devam edin böyle.
Kardeşim gibi sevdiğim bir dostum Taksim'deyken iki bayanın konuşmasına şahit olmuş.Konuşma şu şekilde:
-Aaaaa Forum İstanbul açılmış gidelim mi?
- Nerdeymiş bu?
-Bayrampaşa'daymış
- Iıııyyyy Bayrampaşa'mı boşver
İnlerinizden çıkında biraz temiz hava soluyun.Gökyüzünün güzelim maviliğini izleyin.Güneşin doğuşunu batışını izleyin.Biraz hava alın o güzelim beyinlerinize az oksijen gitmiş inlerinizde.Dünya sizin etrafınızda dönmediği gibi dünya sizin çevrenizlede sınırlı değil.Bare şu sözlerle lafımı bitireyimde tam olsun biraz havamız farklılığımız olsun değil mi?Bir de yabancı bir cümle kurayımda oturaklı olsun ne kadar çok şey bildiğim belli olsun bakarsınız belki biraz sizin açınızdan bakabilirim olaylara ne dersiniz?
We're off to see the wizard (Colonel Jack O'Neill)

6 Ocak 2010 Çarşamba

X Ağabeyimin Maceraları - 4

Bugün yazacak bir konu bulamadığım için çok değerli ağabeyimin maceralarından bir kesit daha aktarmaya karar verdim.Biraz onun dünyasına bakalım

X ağabeyin Şırnak'ta askerliği devam etmektedir.Kulede bulunan benzinlikte nöbet tutmaktadır.Aşağıda ise helikopter pisti ve pistte bir kobra helikopter bulunmaktadır.Komutan bunların birlikteki bir deliyi yanına çağırır ve kobrayı temizlemesini yalnız içine girmemesini söyler.Bizim oğlan eline fırçasını kovasını alır ve kobrayı temizlemeye başlar.Bu esnada X ağabey onu izlemektedir.O sırada bizim eleman dayanamaz ve kobranın kapağını açar ve içine girer.İçinde sigarasını da yakar.Bizim ağabey hayretle onu izlemektedir.Helikopter içindeki eleman düğmeleri karıştırırken helikopteri çalıştırır ve helikopter havalanır.Helikopter bizim ağabeyin kulesinin hizasında havada kalır.O sırada korkusundan tuşları karıştırırken yanlışlıkta ateşleme tuşlarına basar ve iki roketi karşı dağalara gönderir.Komutan koşa koşa gelir ve buna helikopteri indirmesi için bağırmaktadır.Asker ''Komutanım indirmeyi bilmiyorum''diye cevap verir.Komutan bizim ağabeyin bulunduğu kuleye çıkar ve helikoptere atlar.Ardından kapağı açar, içine girer ve sağ sağlim helikopteri piste indirmeyi başarır.

2 Ocak 2010 Cumartesi

Bilim Kurgu (Science Fiction)

Bugün X ağabeyimden veya teyzelerden uzaklaşıp bilim kurgu üzerine yazmaya karar verdim.Çok zor oldu benim için :P Öncelikle sürekli olarak takip ettiğim bilim kurgu üzerine çok güzel bir blog adresini buraya yazmak zorunda hissediyorum.

http://www.ucandaire.org

Bilim-kurgu filmlerini küçüklüğümden beri büyük bir zevkle takip ederim.Küçükken tam olarak olayları kavrayamasam bile o büyülü dünya beni çok etkilerdi.Hala etkilemeye devam etmekte çünkü hayal gücünün ve yaratıcılığın en üst seviyede kullanıldığı bir yapıdır.Düşünsenize ufak bir kare parçaya birkaç çizim yapıp, iki üç birşey yapıştır, o parçaya bir isim ve işlev ver, filmde o yapıyı güzel yansıt al sana bilim kurgu.Tabii bu kadar basit mi bilemeyeceğim.Filmde o gördüğün parça ışınlanma aygıtı vb. bir işlev kazandırmış olsa kim ona diyebilir ki 'hayır kardeşim o öyle birşey değil yanlış biliyorsun'.Kim Star Wars serisindeki ışın kılıçlarına dil uzatabilir.Çıkıp elemanın biri Stargate'deki yıldız geçidine ''öyle birşey olmaz, o yuvarlak yapıda olamaz, semboller neyin nesi'' diyebilir mi?

Birçok bilim kurgu sever için klasiktir.Tabii istisnalarda olacaktır ama en sevdiğim seri tahmin edilebileceği gibi Star Wars'un klasik üçlemesidir.En sevdiğim kısım ise Jedi'ın Dönüşü'nde Jabba'nın sarayında geçen sahnelerdir.Hele Crumb ın gülüşünü kaç defa geri alıp alıp izlemişimdir.
İzlediğim en güzel bilim kurgu dizisi ise Stargate serisidir.Stargate SG-1 ve Atlantis'in bütün bölümlerini sıkılmadan izlemişimdir.Stargate Universe için pek yorumda bulunmak istemiyorum şimdilik çünkü daha yeni ve olaylar nasıl ve ne şekilde gelişecek kimse bilmiyor.Battlestar Galactica'yı izlemede biraz geç kalmıştım ama izleme şerefine nail oldum.Stargate serisiyle kıyaslama yapmak istemiyorum çünkü dizilerin yapıları bence birbirlerinden çok farklı.İki seriden de gereken zevki aldım diyebilirim.
Fringe'i çok beğendim diyebilirim.Eniştem her defasında izle izle diyordu.Bir izleyeyim dedim ve ilk sezonu edindim.Gerçekten çok zevk alarak izledim.Tadı damağımda kaldı.Yeni bölümünü heyecanla bekliyorum.
V (visitors) dizisinin sadece 4 bölümü yayınlandı.İzlediğim 4 bölümü de zevkle izledim.Daha başlardan olayların içine çekiyor insanı.Heyeanla 5. bölümü bekliyorum.
Lost'a değinmeden etmek istemiyorum.Şahsen ilk 3 sezonu çok güzel geldi fakat 4. sezondan sonra özellikle 5. sezonda sanki dizi mundar oldu gibime geldi.Tabii ki dizinin yapımcıları olayların nasıl gelişeceğini çok önceden planlamışlardır ve bende sonuçları yani ortaya çıkacak gerçekleri heyecanla bekliyorum ama bilmiyorum bende uyandırdığı his mundar olduğu :)
Babylon 5 i izlemeye başladım ve beğendiğimi söyleyebilirim.Efektler biraz ucuz gözüktü gözüme lakin ben izlediğim film veya dizide grafiklere çok önem vermem.Dizinin işleyişi benim için önemli olandır ve Babylon 5 bana kendisini izletiyor.Benim için önemli olan bu.

Bu kadar dizi içerisinde aklımda kalan en güzel sahne ise Stargate SG-1 dadır.9.sezon 20. bölümde ori gemilerine karşı goa'uld,asgard ve insanların gemilerinden oluşan bir dolu uzay gemisine karşı süper geçitten gelen 4 ori gemisinin etrafı darmadağın etmesidir.

Takip ettiğim ve sık kullanılanlar listemde bulunan sitelerin linkleri burada paylaşmak istiyorum:

http://www.ucandaire.org/

http://home.austarnet.com.au/petersykes/topscifi/index.html *tavsiyemdir
http://www.chevron26.com/atlantis/translation/ancientlanguage.html
http://www.boston.com/ae/tv/gallery/topscifishows/
http://www.epinions.com/content_3639844996
http://www.starwarsturk.com/
http://yildizsavaslari.com/html/ *tavsiyemdir

Bu arada ucandaire.org/ da emeği geçen herkese bir takipçiniz olarak teşekkür etmeyi bir borç bilirim.

1 Ocak 2010 Cuma

X Ağabeyimin Maceraları - 3

Gün geçmiyor ki X ağabeyimiz yeni bir macerasını bize aktarmamış olsun.
Ağabeyimiz Van Gölü'nde SAT komandosu olarak eğitilmektedir.Orada denizaltı eğitimi de almaktadır.Eğitimlerini yaparlar ve İstanbul Boğazı'na göreve çıkarlar.X ağabeyimiz periskopla etrafı gözetlemektedir.''O sıralarda 2. köprü daha inşa halinde siz o zamanları bilmezsiniz'' der ve anlatmaya devam eder.Neyse ağabeyimiz periskopla etrafa bakarken inşa halindeki köprünün ucunda sallanan bir adam görür.Denizaltının kolunu çeker ve denizaltıyı su yüzeyine çıkarır.Kollarını açar ve sallanan adama atlamasını söyler.Adam atlayamacağını söyler.X ağabeyimizin baskısıyla adam ağabeyimizin kucağına düşer ve ağabeyimizi görünce şaşırır.''X senin ne işin var burda SAT komandosu mu oldun'' der.Bizim ağabey başını sallar ''Evet komutanım benim Şırnak'taki askeriniz'' der.