3 Nisan 2016 Pazar

Eşit miyiz?

Bugün kendimi bildiğim bileli tanıdığım bir dostumla mahallemizdeki çay ocağında otururken bazı şeyler beni derin düşüncelere soktu. Çay ocağı ve derin düşünceler çok yan yana gelemeyecek şeyler ama geldi işte. Ben biraz farklı kafadayım bu çay ocakları konusunda. Yani bir çok yaşıtım kafelerde, şekilli mekanlarda takılmayı tercih eder mesela. Ben ise çay ocaklarındaki o sıcak ve samimi ortamı o tip mekanlarda bulamıyorum. Herkes sade ve yalın. Neyse o. Emekli amcasından tut, mahallenin ammolarına*, üniversite okuyan mahalle gencinden tut esnafına kadar herkes bir arada. İnsanları gözlemlemek, tabanın kafasından geçenleri analiz etmek için müthiş ortamlar. Neyse aslında konum bu değil. Oturduğum muhit tuhaf bir muhit. Yani bir yan evinde acayip zengin biri oturabilirken, diğer yanında maddi bakımdan zorluklar çeken bir aile oturabiliyor. Bir sokak kendi halindeyken, iki alt sokak malların toplamından oluşabiliyor.

Kanunlar karşısında herkes eşittir. Eyvallah ama maalesef herkes zeka bakımından eşit değil. Bunda hemfikiriz herhalde. Yalnız bazen öyle sahnelerle karşılaşıyorum ki bunları zeka ile izahı mümkün olmuyor. Bir insan nasıl bu kadar gerizekalı, vurdumduymaz, umursamaz olabiliyor diye hayretler ediyorum. 5-6 tane sakalı falan yerinde genç bize doğru geliyor. Sakalı yerinde falan derken yani tiplerinden en küçüğünün 22-23 yaşlarında olduğunu kestirebiliyorsun. Ben bunları taa yolun en başından takibe aldım. Saat olmuş 22.00, bunlardan tuhaf anırmalar, anlamsız laflara kahkahalar atmalar, küfürler, cins cins hareketler... Şimdi bu hal ve hareketleri bir mantığa oturtmaya çalışıyorum fakat hiç bir kalıba uymuyorlar. Yani nasıl bir zeka bu hareketleri normal karşılayabiliyor? Yani bu adamlar demiyor mu; "Sakalım falan var lan benim. Boyum posum yerinde. Ulan şu hayatımı bir düzene koyayım, hedef koyayım ve o hedefe ulaşmaya çalışayım" gibi. Ya aklım fikrim almıyor. Yani bir insanın hayatta hiç mi amacı olmaz? Bu öz güven nereden geliyor? Kimsin ki veya nesin ki, ne başarın veya şu hayatta ne gibi bir katkın varda bu öz güven tepelerde? Toplumbilimciye sorsan çevresel faktörler, çocukluktan beri yetiştiği ortamdan gelen, kendini o zamanlarda o toplumsal yapıya kabul ettirme için kanıtlama ihtiyacı falan der. Psikologlara sorsan işte çocukluğu, aile ortamı, anne-baba tavrı falan bir sürü şey söyler. İyi tamam, kötü aile, kötü çevre, alışkanlıklar falan eyvallahta aga bu adamda beyin yok mu? Yani dönüp bir kendine bakıp "ulan cüzdan boş, tersoyuz gene. Bu hayattan kurtulmam lazım" diyemiyor mu?

Geçen senelerde Ömer Miraç Yaman'ın Apaçi Gençlik isimli kitabı üzerine bir seminerine katılmıştım. Bu arada kendisiyle ilgili bir programa denk gelirseniz kaçırmayın derim. Hiç sıkılmadan kendisini saatlerce dinleyebilirim. Bu apaçi gençlik ile alakalı yaptığı sosyolojik çalışmaları anlatıyor, bu insanların nasıl bu hale geldiğini falan anlatıyordu. Kendisi elbette çok değerli bir çalışma yapmış fakat hala benim anlamadığım bir nokta var. Bu adamların beyni yok mu? İşte kimse kabul etmiyormuş bunları, dışlanıyorlarmış falan. Arkadaş çıldırıyorum bu lafları duyunca. Bir saçına, kılığına-kıyafetine bak! Hal ve hareketlerine bir bak! 100 metreden uzak durulası bir insan olduğun belli oluyor. Bu adamlarla aynı şartlarda, aynı seviyede hayata başlayıpta kendini kurtadan bir sürü adam tanıyorum. Yani yapılamayacak bir şey değil. Dedim ya maalesef insanlar zeka bakımından eşit değil. Ama en azından bazı basit gündelik hayat kaidelerine biraz kafaları çalışsa bare. Eve dönerken bir tanesi çöp tenekelerinin önüne park etmiş. İki adım gidiyorsun, gerizekalı öyle bir park etmiş ki ne ambulans döner ne de itfaiye kamyonu. Bu adamları hiç anlamıyorum zaten. Bir insan nasıl bir başkasını düşünmez aklım almıyor. Belki senin aracın yüzünden insanlar hayatını kaybedecek. Nasıl bu kadar düşüncesiz olabiliyor insanlar.

* genel olarak bu kifayetsiz muhterislerin kendi aralarındaki hitabıdır "ammo".
























Hiç yorum yok:

Yorum Gönder